Aşure günü aşure orucu ve aşure çorbası ile ilgili bilgiler | İslami Forum, Dini Forum, İslami Forum Sitesi

Aşure günü aşure orucu ve aşure çorbası ile ilgili bilgiler

HiRaNuR

Üye
Üye
Katılım
Haz 10, 2019
Mesajlar
559
Tepkime puanı
67
Puanları
0
Aşure günü aşure orucu ve aşure çorbası ile ilgili bilgiler

Arapçada “aşere” on, "aşir" onuncu demektir. Halkımız onuncu gün manasına gelen aşir”i, aşure şeklinde telaffuz ederek Muharrem’in onuncu gününe aşure günü ismi vermiş, böylece tarihe de aşure günü olarak geçmiştir.

Aşure gününün içinde bulunduğu ayın adı Muharrem'dir. Bu ay hicri takvimin başı olmakla önem kazanmıştır. Bunun yanında, bazı tarihı olaylara mazhar olmakla da ayrı bir özellik kazanmıştır. Dört haram/muhtereme aylardan biri olarak da eskiden beri bir ayrıcalığa sahiptir. Hz. Aişe’nin bildirdiğine göre, Hz. Peygamber (asv)'in Ramazan'dan sonra en çok oruç tuttuğu bir ay olarak da bilinir.

Müslim’in rivayetine göre Hz peygamber (a.s.m)

“Ramazan ayından sonra oruç için en faziletli ay Muharrem ayıdır.”(Müslim, Sıyam, 202-203) diye buyurmuştur.
Aşure gününün orucu, kendisinden önceki bir yılın günahlarına kefaret olacağına dair rivayetler de vardır.

Aşure ile ilgili bir ayet yoktur. Ancak Tevbe Suresi'nin 36. ayetinde, ayrıcalıklı olarak söz konusu edilen haram/muhterem dört aylardan biri de Muharrem ayıdır.

Şu anda takvimlerimizde iki tarih vardır. İkisi de peygamberlerle alakalıdır. Biri İsa Aleyhisselam’ın doğumunu temel kabul eder, biri de Muhammed Aleyhisselam’ın hicretini...

İsa Aleyhisselam’ın doğumundan başlayan tarihe, “Miladı Tarih” adı verilmiştir. ahir zaman Nebısi (asv)’in hicretini temel kabul eden tarihe de “Hicrı Tarih” adı verilmiştir. Demek her iki takvim de peygambere dayanmaktadır.

Miladı takvimde sene, nasıl Ocak ayı ile başlarsa, hicrı takvimde de Muharrem ayı ile başlar; ilk hicret kafilesinin yola çıktığı bu ay, hicrı senenin ilk ayı olarak bilinir.

Muharrem ayının, senenin ilk ayı oluşuna sadece hicret kafilesinin bu ayda harekete geçmesi sebep olmamıştır. Bu ay, ayrıca tarih boyunca fevkalade hadiselere menşe’ ve mebde’ olmuştur. Bu hadiselerle de Muharrem ayı hicrı takvimin birinci ayı olmaya layık görülmüştür.

Hele bu ayda bir de aşure günü vardır ki, geçmiş bütün peygamberlerce farklı bir gün olarak kabul edilmiş, birçok hayırlı ve hatta hüzünlü hadiseler bu Muharrem ayının onuncu günü içinde kaderin çizgisine aksetmiştir.

Kaynaklarda geçtiğine göre ise bu güne bu ismin verilmesinin hikmeti, o günde Cenab-ı Hak on peygamberine on değişik ikram ve ihsanda bulunduğu içindir. Bu ikramlar şöyle belirtilmektedir:

1. Allah Hz. Musa'ya (a.s.) aşura gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.

2. Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cudi Dağı'nın üzerine aşure gününde demirlemiştir.

3. Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından aşure günü kurtulmuştur.

4. Hz. adem'in (a.s.) tövbesi aşura günü kabul edilmiştir.

5. Hz. Yusuf (as) kardeşlerinin atmış olduğu kuyudan aşura günü çıkarılmıştır.

6. Hz. İsa (as) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semaya yükseltilmiştir.

7. Hz. Davud'un (a.s) tövbesi o gün kabul edilmiştir.

8. Hz. İbrahim'in (a.s.) oğlu Hz. İsmail (as) doğmuştur.

9. Hz. Yakub'un (a.s.) oğlu Hz.Yusuf (as)'ın hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.

10. Hz. Eyyub (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur. (bk. Diyarbekri, Tarihu'l-hamis, 1/360; Sahih-i Müslim Şerhi 6/140)

Bu yüzdendir ki, hemen bütün İslam ülkelerinde 10 Muharrem’de çeşitli tahılların bir araya getirilerek yapıldığı aşure tatlısı yapılır, bu tarihı hadiselerin hatırlanması manasında sevinçli ve neşeli günler yaşanır, eş dosta aşure yedirme adeti devam eder.

Aslında böyle bir tatlı İslamı bakımdan ne emredilir, ne de nehiy... Yani, ne yapana yapma denir, ne yapmayana yap... Anlayış ve adet mes’elesi...

Nuh Aleyhisselam’ın gemisinden karaya çıktığı günü, geride kalan çeşitli tahılları bir araya getirip de pişirdiği şükür tatlısının hatırlanması manasında yapılan aşureler, herhalde gönüllerde bir canlanma, çoraklaşan maddı hayatımızda bir tebessüme imkan vermektedir. Kendi gibi, manası da tatlıdır.

Hz. Peygamber (asv) Medıne`ye geldiği zaman Yahudilerin aşure günü oruç tuttuklarını gördü ve bunun ne orucu olduğunu sordu; cevap olarak şöyle dediler:

"Bugün, iyi bir gündür. Allah, İsrailoğulları`nı Firavun`un zulmünden bugün kurtarmıştır. Musa (a.s.) Allah`a şükür için bugünde oruç tutmuştur. Biz de tutarız." dediler. Hz. Peygamber; "Biz Musa`nın sünnetine sizden daha yakınız." dedi ve o gün oruç tuttu ve ashabına da tutmalarını emir buyurdu. (Buharı, Savm, 69; Tecrıd-i Sarih, VI/308, 309)
Hz. aişe`den nakledilen şu hadiste, Allah Resulu (asv)`ın Mekke döneminde de aşure orucu tuttuğu anlaşılır.

"Cahiliye devrinde Kureyş, aşure gününde oruç tutardı. Hicretten önce Hz. Peygamber (asv) de aşure orucu tutardı. Medine`ye hicret ettikten sonra bu oruca devam etti; ashabına da tutmalarını emretti. Ertesi yıl, Ramazan orucu farz kılınınca, aşure günü orucunu bıraktı, isteyen bu orucu tuttu, dileyen de bıraktı." (Buharı, Savm, 69; Tecrıd-i Sarıh, VI/307, 308).
İslam bilginleri aşure orucunun vacip değil, sünnet olduğunda görüş birliği etmişlerdir. Yalnız İslam`ın başlangıcındaki hükmü konusunda, Ebu Hanıfe vacip derken, İmam Şafiı müekked bir sünnet olduğunu söylemiştir. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra, bu oruç müstehap olmuştur. Ayrıca Yahudilere benzememek için Muharrem`in 9 ve 10 veya 10 ve 11`nci günlerinde oruç tutmak güzel görülmüştür.

Bu günde, oruçtan başka hayır hasenat ve sadaka gibi güzel adetlerin de yaşatılması isabetli ve yerinde olacaktır. Herkes imkanı nisbetinde ailesine, akraba ve komşularına ikramda bulunur; bugünlerin faziletini bildiren hadiseleri hatırlayarak ihsanda bulunursa şüphesiz sevabını kat kat alacaktır. Bilhassa Peygamberimiz (asv) mü'minin aile efradına aşura gününde her zamankinden daha çok ikramda bulunmasını tavsiye etmiştir.

Bir hadiste şöyle buyurular:

"Her kim aşura gününde ailesine ve ev halkına ikramda bulunursa Cenab-ı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve genişlik ihsan eder."(et-Tergıb ve'l-Terhİb, 2/116)
Bu aile mefhumunun içine akrabalar, yetimler, kimsesizler, konu komşular da girmektedir. Fakat bunun İçin fazla külfete girmeye, aile bütçesini zorlamaya lüzum yoktur. Herkes imkanı ölçüsünde ikram eder.

aşura gününün manevi ve berraklığı üzerinde Kerbela karanlığının kesafeti de görülmektedir. 61. hicret yılının Muharrem'ine ait 10. gününde Hazret-i İmam Hüseyin (r.a.) 55 yaşında iken Sinan bin Enes isimli bir hain tarafından Kerbela'da hunharca şehit edilmiştir. Bu gadr ve zulmün arkasında Emevi Halifesi Yezid, onun Küfe valisi İbni Ziyad vardır. Yarım asır öncesinden Peygamberimiz (asv)'in bizzat haber verildiği bu ciğerleri yakan olay, Hazret-i Hüseyin (ra)'i Cennet gençlerinin efendisi olma şanına yüceltmiştir.

Şehitler mükafatını almış, en yüce mertebelere ulaşmıştır. Yüce Allah'ın da zalimlere hak ettikleri cezayı en adil bir şekilde vereceğinden şüphemiz yoktur. Kaderin verdiği hükme boyun eğen her mü'min, bu olaya üzülür, ancak itidalini ve soğukkanlılığını kaybetmez. Duyguları, yanlışlara ve taşkınlıklara götürmez. Çünkü meydana gelen bütün olaylar, ezelı takdirin bir hükmüdür. Bu açıdan bunu bir "yas merasimi" haline dönüştürmek ehlisünnetin itikat ve inancına aykırıdır.

Kaynak: Sorularlaislamiyet