Neler yeni

Foruma hoş geldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

🌎 Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka değildir! Ahiret yurdu ise Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız? En'âm / 32. Ayet🌎

Enam Suresi Ayet 32

Hazreti Ebubekire (r.a.) Neden Sıddık Denilmiştir?

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Hz. Ebubekir’e (r.a.) Neden Sıddık Denilmiştir?

994

Hz. Ebubekir’e (r.a.) neden “Sıddık” denilmiştir?
Mevlana Hazretleri buyurur:

“Hazret-i Ahmed’in, akıl ve irfanın zirvesinde olduğunu herkes biliyordu. Fakat kendisine vahyedilen ilahı bilgileri, her idrak telakkı edemedi.”

“Vahiy ruhuna ve ledünnı ilme uygun zuhuratlar, pek üstündür, pek yücelerdedir. Akıl onları kavrayamaz. Çünkü o üstün hakıkatler, mana aleminin ötelerindedir; akıl ve mantık, oralara ulaşmaktan aciz kalır.”

“Hatta insanın aklı, vahiy ruhuna uygun hareketleri bile, bazen mecnunluk gibi görür. Bazen de onlara hayran olur, şaşırır kalır. Çünkü bu yüksek hakıkatlerin anlaşılması için aklın da o dereceye yükselmesi, daha doğrusu, aklın kalp ile bir ahenk teşkil etmesi gerekir.”

“Hızır’da tecellı eden ledünnı hakıkatler karşısında Kelımullah olan Hazret-i Musa’nın bile aklı zorlanmıştı. Hal böyleyken ey akıllı-fikirli geçinen kişi; söyle bakalım, farenin aklı ne işe yarar?”

“Şunu unutma ki eğer bir zerre, kalkar da bir dağı tartmaya girişirse, o dağ yüzünden terazisi paramparça olur.”

“Aklı, Hazret-i Mustafa huzurunda kurban et ve; «Allah’ım bana yeter!» de!”

ıman; Allah’ın varlığını, birliğini ve haber verdiği hakıkatleri kalp ile tasdik, dil ile ikrardan meydana gelir. ıman, akıl ile idrak değil, kalben bir ön kabuldür.

Mü’minin alamet-i farikası; gözlerin görmediği, akılların idrakten aciz kaldığı gaybı hakıkatleri de, şeksiz-şüphesiz, tam bir teslımiyetle, kalben tasdik etmesidir.

Akıl, dınen mükellef sayılmanın birinci şartıdır. Cenab-ı Hak, pek çok ayet-i kerımede kullarına, akıllarını kullanmayı emir buyurmaktadır. Bu yönüyle akıl, son derece kıymetli bir ihsan-ı ilahıdir. Lakin pek çok nımet gibi akıl da, iki uçlu bir bıçak gibidir. Hayra da kullanılabilir, şerre de.

Nitekim iblis de Rabbinin emrine karşı nefsanı bir akıl yürütme neticesinde ası olup ebedı lanete duçar olmuştur. Bu yüzden aklın, kişiyi hakka ve hayra sevk eden bir rehber vazifesi görebilmesi için, vahiyle terbiye edilmesi şarttır.

Akıl, hakıkate ulaşmada sınırsız bir kudrete sahip değildir. Nasıl ki gözün bir görme mesafesi, kulağın bir işitme hududu varsa, aklın da bir sınırı vardır. Sınırlı olanın, sonsuz olanı bütünüyle kavrayabilmesi ise imkansızdır. Bir bardağa koca bir okyanusu sığdırmak mümkün değildir.
 
HZ. EBUBEKİR’E (R.A.) “SIDDIK” DENİLMESİNİN SEBEBİ

Bu yüzden gerçek bir mü’min, bilhassa “gayb” dediğimiz, aklın idrak sınırlarını aşan aleme dair haberler hususunda, Allah’a ve Resul’üne kalben teslım olmanın huzuruna erebilmiş kimsedir. Şu hadise, bu hakıkatin zirve bir misalidir:

Fahr-i Kainat Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-, İsra ve Mırac hadisesini Kureyş müşriklerine haber vereceği zaman:

“–Ey Cebraıl! Kavmim beni tasdik etmez!” dedi.

Cebraıl -aleyhisselam-:

“–Ebubekir Sen’i tasdik eder. O sıddıktır.” buyurdu. (İbn-i Sa‘d, I, 215)

Gerçekten de müşrikler, Mırac hadisesini duyduklarında, akıl terazilerinin istiab haddini aşan bu mucize sebebiyle, Müslümanları dinlerinden döndürmek için ellerine büyük bir koz geçtiğini zannedip derhal Hazret-i Ebubekir’e koştular. Alaycı bir tavırla:

“–Arkadaşın, bir gece içinde Mescid-i Aksa’ya gittiğini, oradan da göklere çıkıp sabah olmadan tekrar Mekke’ye döndüğünü söylüyor. Bakalım buna ne diyeceksin?” dediler.

Hazret-i Ebubekir -radıyallahu anh- ise gayet tabiı bir şekilde:

“–O ne söylüyorsa doğrudur! Çünkü O’nun yalan söylemesine imkan ve ihtimal yoktur! Ben, O’nun her getirdiğine peşinen inanırım...” dedi.

Müşrikler şaşkınlık içinde:

“–Yani sen O’nu tasdık mi ediyorsun, O’nun bir gecede Beytü’l-Makdis’e gidip geldiğine inanıyor musun?” dediler.

Hazret-i Ebubekir -radıyallahu anh-:

“–Evet! Bunda şaşılacak ne var? Vallahi O bana, gece veya gündüzün herhangi bir vaktinde kendisine Allah’tan haber geldiğini söylüyor da ben yine O’nu tereddütsüz tasdik ediyorum. (O’na ötelerden haber gönderen, dilediğinde kulunu o mekanlara götüremez mi?)” dedi.

Daha sonra Ebubekir -radıyallahu anh-, o sırada Kabe’de bulunan Peygamber Efendimiz’in yanına gitti. Olanları bizzat Efendimiz’den dinledi ve:

“–Sadakte (doğru söyledin) ya Resulallah!..” dedi.

Allah Resulü -sallallahu aleyhi ve sellem- de, O’nun bu tasdıkinden son derece memnun kalarak:

“–Ey Ebubekir! Sen Sıddık’sın!..” buyurdular. (İbn-i Hişam, II, 5)

Hazret-i Sıddık’ın bu kalbı sarsılmazlığı ve tereddütsüz bir şekilde Allah Resulü’nü tasdik edişi, şüphesiz ki sahip olduğu ıman kuvvetinin bir tezahürüydü. Nitekim Hazret-i Ali -radıyallahu anh- onun hakkında:

“Sen, kasırgaların bile hareket ettiremediği ve şiddetli sarsıntıların dahı yerinden oynatamadığı ulu bir dağ gibiydin!” buyurmuştur.[1]

Dıne hücumların çoğaldığı ahir zaman hengamında da mü’minler olarak buna benzer sadakat imtihanlarıyla zaman zaman karşılaşmaktayız. Kafı derecede ilmı ve irfanı birikimi olmayan bazı müslümanların zihinlerini bulandırmak için, müslümanları içten yıkmayı hedefleyen müsteşriklerin hastalıklı fikirlerini benimseyip bunları diline dolayan, sözde “ilim adamı”(!) etiketli sapkınlara bugün sıkça rastlamaktayız.

Bunların bazıları, birkaç felsefı fikir veya mantık kaidesi öğrenince, Kur’an ve Sünnet’i küçümsemeye kalkışan bedbahtlardır. Bazıları, servet, şehvet ve şöhret tuzaklarıyla nefislerine mağlup olup dını hakıkatleri, dünyevı menfaatlerine göre anlayıp anlatan idlal ehlidir. Bazıları da kendi idrak zaaflarının veya kalplerindeki hastalıkların faturasını dınimiz İslam’a kesmeye çalışan nasipsizlerdir.
Dipnot:
[1] Ebu Nuaym, Ma‘rifetü’s-Sahabe, I, 264.

İslam ve İhsan
 
“–Yani sen O’nu tasdık mi ediyorsun, O’nun bir gecede Beytü’l-Makdis’e gidip geldiğine inanıyor musun?” dediler.

Hazret-i Ebubekir -radıyallahu anh-:

“–Evet! Bunda şaşılacak ne var? Vallahi O bana, gece veya gündüzün herhangi bir vaktinde kendisine Allah’tan haber geldiğini söylüyor da ben yine O’nu tereddütsüz tasdik ediyorum. (O’na ötelerden haber gönderen, dilediğinde kulunu o mekanlara götüremez mi?)” dedi.
Hazreti Ebubekir olmak kolaymı. Allahım bizleri hazreti ebubekire, hazreti ömere, hazreti aliye. hazreti osmanna, komşu eylesin. inşAllah
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

Zevkini yansıtan rengi seç

Geniş / Dar görünüm

Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

Izgara görünümlü forum listesi

Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

Resimli ızgara modu

Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

Kenar çubuğunu kapat

Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

Sabit kenar çubuğu

Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

Köşe kıvrımlarını kapat

Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

Geri