Neler yeni

Foruma hoş geldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

🌎 Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka değildir! Ahiret yurdu ise Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız? En'âm / 32. Ayet🌎

Enam Suresi Ayet 32

İslama Göre İlk İnsanın Yaratılışı

Admin

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
İslama Göre İlk İnsanın Yaratılışı

646

Kur’an-ı Kerım’de ilk insanın yaratılışı nasıl anlatılır? Hz. Adem ve Havva (a.s.) nasıl yaratıldı? İblis’in Hz. adem’e (a.s.) secde etmeyişinin sebebi nedir? Dünyada ilk insan ve İslam’a göre ilk insanın yaratılışı ve çoğalması.
Yeryüzünde ilk insan ve İslam’da ilk insanın yaratılışı.
 
HZ. ADEM’İN (A.S.) YARATILIŞI

Yüce Allah adem (a.s.)’ı topraktan yaratmış ve ona ruhundan üfleyerek can vermiştir. Böylece insan fizik varlığı ile dünya hayatına, ruh yönüyle ise mana alemine uyum sağlayabilecek bir güce sahip kılınmıştır. Kendisine verilen akıl, irade, hafıza, sabır, gazap gibi duygu ve yeteneklerle yüce Allah’ın özel önem verdiği bir varlık olmuştur.

Nitekim Kur’an-ı Kerım’de Yüce Allah’ın ilk insan tasarımı şöyle açıklanır:

“Bir zamanlar, Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halıfe yaratacağım” demişti. Melekler: “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?. Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve bütün eksik sıfatlardan tenzih ediyoruz” dediler. Allah da onlara: “Şüphesiz ki ben sizin bilmediklerinizi bilirim” dedi.”

ayetteki “halıfe” sözcüğü hilafet kökünden ism-i fail olup, sonundaki bitişik “te” harfi, anlamı güçlendirmek için eklenmiştir. Halıfe; başkasının yerini tutarak ve onu temsil etmek üzere görev üstlenen kimse demektir. Hz. Peygamberden sonra gelen ve O’nun adına İslam toplumunu yöneten devlet başkanlarına da bu unvan verilmiştir.

Bu kadar geniş yetkilerle donatılan insan varlığı için meleklerden saygı secdesi istenmesi İblis’in kıskançlığına yol açmıştır. Kur’an-ı Kerım’de bu durum şöyle anlatılır:

“Meleklere, “adem’e secde edin” demiştik. Hemen secde ettiler. Yalnız İblis diretti, böbürlendi ve nankörlerden oldu.”

İblis, Allahü Teala’nın “adem’e secde etmeyişinin sebebi nedir?” sorusuna şu cevabı vermiştir:

“İblis dedi: Ben adem’den daha üstünüm. Çünkü beni ateşten adem’i ise çamurdan yarattın.”  Burada şeytanın karşılaştırması yalnız ateşle çamur arasında yapıldığı için yanılgı olmuştur. Çünkü şeytan: “Onu düzenleyip insan şeklini verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman (hemen ona secdeye kapanın)ayetinde bildirilen ruh unsuru ile; “Ben yeryüzünde bir halıfe yaratacağım ayetindeki, insan için öngörülen yüksek gayeleri dikkate almamıştır.

Böylece daha önce melekler arasında seçkin bir yeri ve evrenle ilgili geniş bilgisi olan İblis, büyüklük taslaması sonucunda cennetten ve ilahi rahmetten kovulmuştur.

İnsanın ruh dışında iki unsuru, toprak ve sudur. Allahü Teala yaratılışla ilgili olarak şöyle buyurur:

“Andolsun biz insanı çamurdan, bir süzmeden yarattık. Sonra onu bir nutfe (sperm) olarak sağlam bir karar yerine koyduk. Sonra nutfeyi alaka (embriyo) ya çevirdik. Alakayı (embriyo) bir çiğnemlik ete çevirdik, bir çiğnemlik eti kemiklere çevirdik, kemiklere et giydirdik. Sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli Allah, ne yücedir.

“Sizi topraktan yaratmış olması onun ayetlerindendir. Sonra siz (her tarafa) yayılır bir beşer oldunuz.

Yeryüzünün 3/4’ü su ile kaplıdır. İnsan vücudunun da %75’i sudur. Her canlının topraktan sonraki en önemli temel taşı su, yani “H2O”dur. Yüce Allah şöyle buyurur: “Allah her canlıyı sudan yaratmıştır. İşte bunlardan kimi karnı üstünde yürüyor, kimi iki ayağı üstünde, kimi de dört ayağı üzerinde yürüyor. Allah ne dilerse yaratır. Çünkü Allah’ın herşeye gücü yeter. Ve O, sudan bir insan yarattı ve onu nesep ve evlenme yoluyla meydana gelecek bağlarla bağlı kıldı. Senin Rabbının herşeye gücü yeter.

Çeşitli ayetlerde Hz. adem’in hamurunda kullanılan toprağın niteliklerine ve geçirdiği değişimlere işaret edilir. Sırasıyla toprak (türab), çamur (tın), yapışkan çamur (tın-ı lazib), şekil verilmiş çamur (hamein mesnun) ve kuru çamur (salsal) bunlar arasında sayılabilir.
 
HZ. HAVVA’NIN (A.S.) YARATILIŞI

Yeryüzünde ilk kadın, Hz. adem’in eşi ve insanlık aleminin anası olan Hz. Havva’nın yaratılışı ile ilgili çeşitli rivayetler vardır. Kur’an-ı Kerım’de, onun Hz. adem’den veya adem aleyhisselam ile aynı maddeden yaratıldığına şöyle işaret edilmiştir:

“Sizi bir tek nefisten yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı eşini de ondan var eden Allah’tır,

“Ey İnsanlar! Sizi tek nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve her ikisinden pek çok erkek ve kadın türeten Rabbinize karşı gelmekten sakının.

Bu ayetlere göre Hz. Havva, adem’den sonra ve onunla aynı maddeden yaratılmıştır. Bazı bilginler “... ve eşini de ondan var eden Allah’tır” ayetine dayanarak, Havva’nın Hz. adem’den, adem’in vücudunun bir uzvundan yaratıldığını öne sürmüşlerdir. Nitekim bu anlamı destekleyen bazı hadisler de nakledilmiştir.

Ebu Hüreyre (r.a.), Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğunu bildirmiştir: “Kadınlara iyi davranın, çünkü kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri kısmı üst tarafıdır. Onu doğrultmaya kalkarsan kırarsın, kendi haline bırakırsan sürekli olarak eğri kalır. O halde kadınlara karşı iyi davranın.

İblis’in Allah’a isyan edip, cennetten çıkarılışından sonra, adem (a.s.) cennete yerleştirilir. Kendisi ile teselli olacağı bir eşi olmaksızın yalnız başına bir süre dolaşır. Bir ara uykuya dalıp uyanınca baş ucunda, kendi türünden bir canlı görür. “Sen kimsin?” diye sorar ve “Bir kadın” cevabını alır. Daha sonra, kadına yaratılış nedenini sorar. Kadın; “Benimle teselli bulman için yaratıldım” der. Bu arada, yanlarına gelen melekler, kadının kim olduğunu sorarlar. Hz. adem, onun “Havva” olduğunu ve canlı bir şeyden yaratıldığı için, kadına bu adı verdiğini söyler.

Kur’an-ı Kerım’de, Hz. Havva’nın yaratılma nedeni “adem’e hayat arkadaşı olması ve onunla huzur bulması” olarak belirtilir. Bu duruma göre, yine insan türünden, adem’in yadırgamayacağı, yakınlık ve ünsiyet duyacağı, birlikte yaşayıp, güçlükleri birlikte göğüsleyeceği ve belki en önemlisi de kıyamete kadar gelecek insan neslinin, ilk annesi olacak bir kadın yaratılmıştı.
 
HZ. ADEM İLE HAVVA’NIN (A.S.) CENNET HAYATI

İlk iki insanın yaratılışlarından sonra cennete girişleri Kur’an’da şöyle anlatılır:

“Ve şöyle demiştik: Ey adem, sen ve eşin cennette kalın. Orada istediğiniz yerden bol bol yeyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa ikiniz de kendinize zulmedenlerden olursunuz.

Bu, yüce Allah’ın insan varlığı için koyduğu ilk yasaklama idi. Aynı zamanda serbest karar verebilme yeteneklerini hangi yönde kullanacakları konusunda bir deneme olacaktı. Şeytanın verebileceği vesvese ve aldatmanın adem ve Havva’nın yasağa uyup uymaması konusunda etkili olacağını bilen yüce Allah onları şöyle uyarmıştı:

“Biz adem’e şöyle demiştik: Ey adem!. Bu İblis, senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra yorulur, sıkıntı çekersin. Şimdi senin için burada ne acıkmak vardır ne de çıplak kalmak. Yine sen burada ne susarsın ne de sıcaktan bunalırsın!

Nitekim şeytan bir yolunu bularak adem’le Havva’ya vesvese vermiş ve onları ikna ederek yasağı çiğnetmiştir. Allahü Teala şöyle buyurur:

“Şeytan onlara, kendilerine görünmeyen avret yerlerini göstermek için vesvese verdi ve şöyle dedi: “Rabbiniz size bu ağacı iki melek olmamanız ve sürekli olarak cennette kalmamanız için yasakladı. Ayrıca onlara: “Ben sizin iyiliğinizi istiyorum” diye de yemin etti. olabileceğini fısıldamış oluyordu. Nitekim şeytanın bu yanıltıcı sözleri adem’le Havva üzerinde etkisini gösterdi ve yasak meyveden yediler.

Bundan sonrası ayette şöyle açıklanır:
“Böylece İblis onları aldatarak ağaçtan yemeğe sevketti. Ve ağacın meyvesinden tadınca, avret yerleri onlara göründü. Cennet yapraklarıyla ayıp yerlerini örtmeye başladılar. Bunun üzerine Rableri onlara şöyle nida etti: “Ben size bu ağaçtan yemenizi yasak etmedim mi? Ve size şeytan sizin apaçık bir düşmanınızdır demedim mi?

Yasaklanan ağacın buğday, üzüm veya incir olduğu konusunda bazı rivayetler varsa da, ayet ve hadislerde açıkça türü belirtilmemiştir. Bunu bilmekte bir yarar da söz konusu değildir.

Tevrat’a göre, cennette nitelikleri belirlenen iki ağaç vardı. “Hayat ağacı” ve adem ile eşine yasaklanan “iyilik ve kötülüğü bilme ağacı”. Bu ağacın meyvesinden yemenin cezası ölümdür. Tevrat’ta; “Şimdi elini uzatmasın ve hayat ağacından almasın ve yemesin ve ebediyyen yaşamasın denilerek hayat ağacının ölümsüzlük bahşetme niteliğine işaret edilmiştir. Şeytan insanın ebediliğine karşı olduğu için, adem’in hayat ağacına yaklaşmasına engel olmuş, fakat ölümsüzlük verir diye aldatarak bilgi ağacından yedirmiş ve bu nedenle de adem, eşi ve onlara bağlı olarak insan nesli ölümlü olmuştur.

Günümüz Hristiyanlık inancına göre ise cennetteki bu yasak ağaçtan kastedilen adem ile Havva’nın birbirine cinsel yönden yakınlaşmasıdır. Hatta Hristiyanlıkta bu yüzden evlenmeme ibadet ve sevap sayılmıştır. Diğer yandan kiliseler, ilk insanın işlediği bu suçun, kıyamete kadar doğan her yeni çocuğa geçtiğini, onların da günahkar olarak doğduklarını, ancak vaftiz edilmek suretiyle cehennemlik olmaktan kurtulabileceklerini öne sürmüştür.
 
HZ. ADEM İLE HAVVA’NIN (A.S.) İŞLEDİĞİ SUÇUN NİTELİĞİ

Yüce Allah ilk insanı yaratıp, irade-i cüziyyesi ile serbest bırakınca, şeytanın onu etkilemesi söz konusu olmuştur. Çünkü şeytan adem’e ve nesillerine vesvese verip onları aldatma ve kötülük işletme görevini üstlenmiş, Cenab-ı Hak ona bu gücü vermiştir. Ancak yüce Allah bu konuda Hz. adem’i uyarmış, buna rağmen suret-i haktan görünen şeytan, mantıklı ve inandırıcı telkinlerle ilk insanı etkilemiştir. Ancak İslam inancına göre suç ferdidir. Babadan oğula geçmez. Diğer yandan adem ve Havva cennetten çıkarılınca yüce Allah kendilerine birtakım kelimeler öğreterek tevbe etmelerini telkin etmiş, ilk insanın duası kabul edilmiştir.

Allahü Teala yasak ağacın meyvesinden yemeleri sonucunda, adem ve Havva’ya şöyle demiştir:

“Hepiniz oradan yeryüzüne inin. Yalnız iyi bilin ki, size benden bir hidayet geldiği zaman, kim benim hidayetime uyarsa, artık onlara bir korku yoktur. Ve onlar üzülmeyeceklerdir.

“Dedi ki: Hepiniz oradan inin, birbirinize düşman olarak. Şimdi, benden size bir hidayet geldiği zaman kim benim hidayetime uyarsa, o sapmaz ve sıkıntıya düşmez. Kim beni anmaktan yüz çevirirse, onun için dar bir geçim vardır. Kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz.

“Dedi ki: Birbirinize düşman olarak inin, sizin yeryüzünde bir süreye kadar kalıp geçinmeniz gerekmektedir. Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan (diriltilip) çıkarılacaksınız.

adem (a.s.)’ın yüce Allah’tan bazı dua kelimelerini alışı Kur’an’da şöyle belirtilir:

“Derken adem Rabbinden bir takım kelimeler aldı. Allah onun tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeyi çok kabul eden ve çok esirgeyendir.”

ed-Dahhak b. Muzahım, Hz. adem’e telkın edilen duanın şu ayet olduğunu belirtir:

“adem ve eşi dediler: “Rabbimiz, biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, şüphesiz biz ziyana uğrayanlardan oluruz.

Abdullah b. Mes’ud (r.a.), Yüce Allah’a en sevimli gelen sözün, Hz. adem’in yasak ağaçtan yediği zaman söylediği her namazda tekbirden sonra okunan aşağıdaki sübhaneke duası olduğunu nakletmiştir:

“Allah’ım sana hamdinle tesbih ediyorum. Senin ismin mukaddestir. Senin şanın yücedir. Senden başka ilah yoktur. Ben nefsime zulmettim, beni bağışla. Senden başka günahları affeden yoktur.

Hz. adem’in yasak ağaçtan yemekle küçük günah mı, yoksa büyük günah mı işlediği İslam bilginleri arasında tartışılmıştır. -Ehli sünnet alimlerinin büyük çoğunluğu “Böylece adem Rabbine asi olup yolunu şaşırdı” [33] ayetini dikkate alarak, yüce Allah’ın emrine uymamanın günah olduğunu, ancak bunun bir zelle (ayak kayması) niteliğinde olduğunu söylemişlerdir. Başka bir ayette yasağın “unutarak” çiğnendiğine işaret edilmiştir.

Bu son ayet Hz. adem’in yasaklanmış ağaca günah işleme azmi ve niyeti olmaksızın dalgınlıkla yaklaştığını belirtmektedir. Nitekim, Hasan el-Basrı; (ö.110/728) “adem unuttuğu için asi oldu” demiştir. Diğer yandan bu olay, adem henüz cennette iken yani peygamber olmazdan önce vuku bulmuştur. O zaman henüz insanlık alemi de yoktu. adem’in kasıtsız olarak işlediği bu hata, samimi tevbesi sonucunda affedilmiş, yeryüzüne indikten bir süre sonra da kendisine peygamberlik verilmiştir. Böylece, o ilk insan, ilk baba, ilk aile reisi ve ilk peygamber olmuştur.
 
YERYÜZÜNE İNİŞ VE İLK AİLE YUVASI

Hz. adem ve Havva’nın indirildiği yerle ilgili olarak ayet ve hadislerde açık bilgi bulunmamakla birlikte, bazı İslam tarihçileri adem’in Hindistan’da Seylan (Serendib) adasına, Hz. Havva’nın ise Cidde’ye indirildiğini belirtmişlerdir. Daha sonra onlar Arafat ve Müzdelife’de buluşmuşlardır.

Dünya hayatında ilk aile yuvasını kuran Hz. adem ile Havva’nın evliliklerinden çocuklar, torunlar ve günümüze gelen insan nesilleri türemiştir. İbn Cerir et-Taberı (ö.310/922), Hz. Havva’nın ikiz ve biri erkek diğeri kız olmak üzere yirmi batında kırk çocuk doğurduğunu nakletmiştir.

Hz. Havva’nın ilk hamileliği Kur’an-ı Kerım’de şöyle belirtilir:

“adem eşi ile birleşince, eşi hafif bir yük yüklendi, (yani hamile kaldı.) Onu bir süre taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, Rableri Allah’a; eğer bize kusursuz bir çocuk verirsen şükredenlerden olacağız, diye dua ettiler. Fakat Allah onlara kusursuz bir çocuk verince, kendilerine verdiği bu çocuk (ve nesli) konusunda (sonradan insanlar) Allah’a ortak koştular. Allah ise onların ortak koştuğu şeyden yücedir.

adem ile Havva henüz doğum yolu ile üremenin nasıl bir şey olduğunu bilmedikleri için, doğacak yavrunun bir hayvan suretinde, ya da başka şekilde bir varlık olabileceğinden korktular. Bu yüzden yavrunun insan şeklinde ve kusursuz doğması için Allah’a dua ettiler.

İlk doğan çocuklarına “Abdullah (Allah’ın kulu)”, “Ubeydullah (Allah’ın kulcuğu)” gibi güzel adlar koymuşlardı. Bu çocukların ölümü üzerine, şeytan yine Havva (r. anha)’nın çevresinde dolaşmaya başlamıştı. O’na vesvese vererek; eğer çocuğun adını “Abdulharis (çiftçinin kulu)” olarak koyarsan, çocuk yaşar, dedi. Çiftçiden kastedilen çocukların babası olan adem (a.s.)’dir. İşte yukarıdaki ayette; kulluğun Allah’tan başkasına nisbet edilerek, Ondan başkasına yöneldiklerine işaret edilmiştir. Hasan el-Basrı ise bu ayette daha sonraki dönemlerde Allah’a şirke yönelen Yahudi ve Hristiyanların kastedildiğini söylemiştir.

Rivayete göre Hz. adem’e doğacak olan bütün soyu topluca gösterilmiş, adem, Hz. Davud’un ömrünün altmış yıl olduğunu görünce, kendi bin yıllık ömründen kırk yılının O’na verilmesini Cenab-ı Hak’tan istemiştir. Ancak eceli geldiğinde bu va’dinden dönmek isteyince Allahü Teala onun ömürünü 1000 yıla, Davud (a.s.)’ın ömürünü ise 100 yıla tamamlamıştır. Tevrat’a göre Hz. adem 930 yıl yaşamıştır. Hz. adem’in kabri bir rivayete göre Mekke’de Ebu Kubeys mağarasında veya Hindistan’daki Nevz dağında, başka bir rivayete göre ise Bey-tülmakdis’tedir. Çünkü Nuh (a.s.) tufanda Hz. adem’in tabutunu gemiye almış ve daha sonra sular çekilince de onu Beytülmakdis’e defnetmiştir.
 
YERYÜZÜNDE İNSANLARIN ÇOĞALMASI

İnsan türünün ilk ataları olan Hz. adem ve Havva’nın Cenab-ı Hak tarafından yaratılması ve dünya hayatında ilk aile yuvasının kurulması ile yeni bir çoğalma yolu ortaya çıkmıştır. Bu da bölünme, üreme ve doğum yoludur. Bütün canlı varlıkları, cinleri ve bitkileri de kapsayan dişi ve erkek cinsler, türlerde sürekliliği sağlamıştır. Bu da tek hücreli canlılarda bölünme, bitkilerde tozlaşma, insan ve hayvanlarda ise doğum yolu ile olagelmiştir.

Kur’an-ı Kerım’de Hz. adem’den sonraki nesillerin devamı şöyle açıklanır: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz Allah yanında en şerefliniz O’ndan en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah herşeyi bilen ve herşeyden haberdar olandır. “Şüphesiz rahime atıldığında sprem’den (nutfe), erkek ve dişiden ibaret olan iki çifti O yarattı. O, rahime akıtılan meninin içinden bir nutfe (sperm) değil miydi?. Sonra bu, alaka (aşılanmış yumurta zigot) olmuş, derken Allah onu yaratıp şekillendirmişti. Ondan da iki eşi yani erkek ve dişiyi var etmişti

Diğer yandan yedi ayette insanlık alemine “adem oğullan, bir yerde ise “adem’in zürriyeti diye hitap edilerek ilk menşe’e dikkat çekilmiştir.

Yüce Allah hayvanları, bitkileri, madenleri, nehir, göl ve denizleri insanların yararlanması için yaratmıştır. Kur’an-ı Kerım’de helal kılınan dört çift hayvandan söz edilirken bunların erkeğine, dişisine ve doğacak yavrularına dikkat çekilmiştir. Bunlar koyun, keçi, deve ve sığırdır. Erkekli dişili düşünüldüğünde sayı sekiz olur.

Allahü Teala yeryüzünde herşeyi çift yaratmıştır: “Düşünüp ibret alasınız diye, Biz herşeyi çift çift yarattık. “Sen yeryüzünü kupkuru görürsün, fakat biz oraya su indirdiğimiz zaman harekete geçer, kabarır ve her çiftten güzel güzel bitkiler bitirir Yeryüzüne hiç bakmazlar mı? Orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirdik. Sonunda emrimiz gelip de sular tandırdan fışkırmaya başlayınca Nuh’a dedik ki: (canlı türlerinin) her birinden iki eş ile (boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında aileni ve ıman edenleri gemiye yükle”. Zaten onunla beraber pek azı ıman etmişti. Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O’dur.

Bütün bu ve benzeri ayetlerdeki “zevç” terimi, sözlükte; karı, koca, eş, kadının erkeği, erkeğin kadını, sınıf gibi anlamlara gelir. Bir terim olarak ise zevç; cinsinden bir diğeri ile birlikte bulunan demek olup, bunlardan herbiri, diğerine göre zevç, yani “eş”, kendi başına ise “fert” adını alır: Bu duruma göre zevç, tam anlamıyla, Türkçe’deki “çift” sözcüğünü değil, “eş” yani çiftin her bir tek’ini ifade etmektedir. Ancak bu eşlerden birisi erkek, diğeri dişi niteliğindedir.

Kur’an-ı Kerım’de, erkek bitki tohumlarının, dişi bitkilere rüzgar yoluyla aşılanması şöyle ifade buyurulur: “Biz, rüzgarları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su indirdik de onunla su ihtiyacınızı karşıladık.

Bütün öteki canlılar gibi bitkiler de, kendi türlerini devam ettirebilmek için ürerler. Bu üreme genel olarak eşeysiz ve eşeyli üreme olmak üzere ikiye ayrılır.

Eşeysiz üreme çok basit bir üreme şekli olup, bitki önce parçalara ayrılır, sonra her parça yeni bir bitki haline gelir. Bazı yosun türleri ile bakterilerin ikiye bölünerek çoğalması böyledir.

Eşeyli üreme, bitkiler dünyasının büyük bir bölümünü oluşturan çiçekli bitkilerde çiçekler aracılığı ile olur. Ergen hale gelen bir bitkinin tam olan çiçeğinde erkek ve dişi nitelikli çiçekler birlikte bulunur. Kimi bitkilerde yalnız erkek, kimisinde ise yalnız dişi çiçekler bulunur. Gül, badem, menekşe gibi bitkilerde erkek ve dişi organlar aynı çiçektedir. Fındıkta ise erkek ve dişi çiçekler aynı bitkinin üzerinde ise de, başka başka yerlerdedir. Söğütte ise erkek çiçekler bir ağaçta, dişi çiçekler başka bir ağaçta olur. İşte çiçekli bitkilerde üremenin olması için erkek ve dişi nitelikli çiçeklerin birleşmesi gerekir. Buna “tozlaşma” denir. Bunun için, olgun hale gelen erkek nitelikli çiçekler ya rüzgarla, ya da kuş, arı veya böceklerle bir bitkiden ötekine taşınır. Böyle bir aşılanma sonucunda tohum ve onun gelişmesi ile de meyve meydana gelir. Çiçeksiz bitkilerin çoğalması ise “spor” adı verilen üreme hücreleriyle olur.
 
ÇOCUĞUN ANNE KARNINDA OLUŞUMU

Yukarıda Hz. adem’le Hz. Havva’nın yaratılışı ve yeryüzüne indikten sonra Hz. Havva’nın ilk hamileliğinden söz etmiştik. Kur’an-ı Kerım’de insan neslinin, kendi türünü doğum yoluyla sürdürdüğünü bildiren pek çok ayet vardır. Bunlarda çocuğun ana karnındaki gelişimi tıp biliminin açıkladığı ile uyumlu bir biçimde belirtilmektedir. Bir kaç ayeti örnek olarak vereceğiz.

“Şüphesiz biz sizi topraktan, sonra nutfeden (sperm), sonra alakadan (kadının aşılanmış yumurtası), sonra uzuvları (önce) belirsiz, sonra belirli canlı et parçasından yarattık ki size gücümüzü gösterelim. Dilediğimizi belirlenmiş bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz, sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız.

“Şüphesiz biz insanı çamurdan bir özden yarattık. Sonra onu sağlam bir karargahta sperm haline getirdik. Sonra bu spermi, alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden alakayı bir parça et haline soktuk. Sonra bu bir parça ette kemikleri yarattık, kemiklere de et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratılışla insan haline getirdik.

Hz. Peygamberin hadislerinde anne karnındaki gelişim şöyle belirlenmiştir: “Şüphesiz sizden birinizin oluşumu annesinin karnında kırk günde toplanır. Sonra orada o kadar bir süre içinde alaka (aşılanmış yumurta olur. Sonra o kadar bir süre içinde mudga (bir parça et) haline gelir. Sonra melek gönderilir ve kendisine ruh üflenir. Meleğe dört kelime emredilir: Doğacak çocuğun rızkını, yaşama süresini, işleyeceği amellerini, şakı mi (cehennemlik mi?) yoksa said mi (cennetlik mi?) olacağını yazması.

amir b. Vasile (r.a.)’ın naklettiği hadiste ise şu ilaveler vardır: “(Anne rahmine düşen) spermin üzerinden kırk iki gece geçince, Allah ona bir melek gönderir. Ona suret verir; kulağını, gözünü, derisini, etini ve kemiklerini yaratır. Sonra melek sorar: Erkek mi, yoksa dişi mi olacak, eceli ve rızkı ne olacak?. Allah dilediğine hüküm verir ve melek yazar. Sonra melek elinde bu sahife ile çıkar. Emrolunduğunun üzerine ne bir ziyade ve ne de eksiklik yapar.

Müslim’in Kader konusunda ilk hadis olarak zikrettiği rivayette şöyle buyurulur: “Şüphesiz sizden birisinin yaratılışı ana karnında kırk günde toplanır. Sonra kırk günde alaka dönemi olur, sonru bunun gibi kırk günde mudga dönemi olur. Sonra melek gönderilir ve ona ruh üflenir ve meleğe dört kelimeyi yazması emredilir: Rızkı, dünyada yaşama süresi, ameli, şakı mi saıd mi olacağı. Buna göre, ana karnındaki cenine, ruhun üflenmesinin, kemiklerin ve organların teşekkül edip, ruhu taşıyabileceği bir süreç olan üç kırk, yani 120 geçince ruhun üflendiği anlamı çıkmaktadır.

Yukarıdaki ayet ve hadislerde, çocuğa ana karnında oluşum devresinde iken bir hayat programının yükletildiği ve onun biyolojik yaratılışında kader programının mevcut olduğu anlaşılmaktadır.

Hatta Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ömür boyu cennete girmeye sebep olan amelleri işleyip sonunda cennete bir arşın kalmışken cehenneme götüren amelin, sonucu değiştirebildiğini; ömür boyu, cehenneme götürecek amelleri işleyip, sonunda cennete götüren bir amel yüzünden cennete girilebileceğini ve bunun anne karnında yazılan bu program nedeniyle böyle olduğunu belirtmesi üzerine, bir sahabı; kader programımız yazıldığına göre amel etmemize ne gerek var? diye sorunca, Allah elçisi şöyle buyurmuştur: “Amel edin! Herkese imkan verilmiştir. Saadet ehline (programı saıd yazılanlar) saadet ehlinin ameli kolaylaştırılır. Şekavet ehline (şaki yazılanlar) ise şekavet ehlinin ameli kolaylaştırılır”, sonra şu ayeti okudular:

“Kim Allah yolunda harcar ve O’na karşı gelmekten sakınır, ve en güzel olan “İslam” inancını tasdik ederse, Biz onu en kolay olana muvaffak kılacağız. Fakat kim de cimrilik eder ve Allah’a ihtiyacı olmadığını iddia eder ve en güzel olan “İslam” akidesini yalanlarsa, Biz, onu en zor olana sürükleriz.

Herşey yüce Allah’ın kudret elinde ve O’nun dilemesine bağlı olduğu için kimi zaman ömür boyu büyük kötülüklerin ve bataklığın içinde kalan kişi, ömrünün sonuna doğru Allah’ın rızasını kazandıran bir amel yapar ve hayırlı bir sonla dünyadan ayrılabilir. Ancak genel olarak insanların ahiretteki durumunu dünyadaki amelleri belirler.

Burada belki ibadet ve amellerine fazla güvenerek, büyüklük ve üstünlük taslayanlara ve böylece yüce Allah’ın gazabını üzerine çekenlere bir uyarı vardır.

Dipnotlar:

[1] Bakara, 2/30. [2] Kettanı, et-Terutibu’l-İdariyye, I, 2; Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul, ty, I. 259; İsfehanı, el-Müfredat fı Garıbi’l-Kur’an, İstanbul 1986, s. 223; bk. En’am, 6/135. [3] Bakara, 2/34; bk. A’raf, 7/11; Hicr, 15/31. [4] A’raf, 7/12; bk. Hicr, 15/33. [5] Hicr, 15/29. [6] Bakara, 2/30. [7] A’raf, 7/13; Hicr, 15/34, 35. [8] Mü’minun, 23/12-14. [9] er-Rum, 30/20. [10] Nur, 24/45. [11] Furkan, 25/54. [12] bk. Hud, 11/61; Taha, 20/55; Nuh, 71/18; Secde, 32/7; Furkan, 25, 54; Nur, 24/45; Mü’minun, 23/12; Saffat, 37/11, Hicr., 15/26-28; Rahman, 55/14. [13] A’raf, 7/189. [14] Nisa, 4/1. [15] Buharı, Enbiya, 1, Nikah, 80; Müslim, Rada, 60; İbn Mace, Tahare, 77; Darımı, Nikah, 35; Ahmed b. Hanbel. V, 8. [16] İbn Kesir, Muhtasar Tefsır, İhtisar ve Tahk. M. Alı es-Sabunı, 7. baskı, Beyrut 1402/1981, I, 112 vd. [17] bk. A’raf, 7/189; Elmalılı, age IV. 180-181. [18] Bakara, 2/35; A’raf, 7/19. [19] Taha, 20/117-119. [20] A’raf, 7/20-21. [21] A’raf, 7/22. [22] Elmalılı, age, I, 276. [23] Tekvin, 2/9, 16-17. [24] Tekvin, 3/22. [25] bk. Tevrat, Tekvın. 3/1-7; Süleyman Hayri Bolay, «adem» mad. T.D.V.İ Ansk. I, 361. [26] Elmalılı, age I, 276; Bolay, age, «adem» mad, I, 362. [27] Bakara, 2/38. [28] Taha, 20/123, 124. [29] A’raf, 7/24, 25. [30] Bakara, 2/37. [31] A’raf, 7/23; bk. İbn Kesır, ag tefsır, II, 11. [32] Elmalılı, age, I, 278; M. Sami, Bakara Suresi Tefsiri, Erkam Yayın. İst. 1985, s. 113. [33] Taha, 20/121. [34] A’raf, 7/20; Taha, 20/120. [35] bk. Taha, 20/115. [36] bk. Zemahşerı, Keşşaf, Kahire 1387/1968, II, 557; Razı, Mefatihu’l-Gayb, Kahire 1934-62, XXII, 127. [37] Taberı, Tarih, Nşr. M. Ebu’l-Fazl, Kahire 1960-70, I, 121; Mes’udı, Murucu’z-Zeheb, Nşr. M.M. Abdulhamıd, Kahire 1367/1948, I, 60; Sa’lebı, Araisü’l-Mecalis, Kahire 1310, 21. [38] Zebıdı, Tecrıd-i Sarıh Tercemesi, 6. baskı, Ankara 1981, IX, 77. [39] A’raf, 7/189-190. [40] bk. Ahmed. b. Hanbel, V, II; Tirmizı, Tefsıru sure 7/4; İbn Kesır, Tefsır, II, 74. [41] bk. «adem» mad., T.D.V. İslam, Ansik.; Tevrat, Tekvın, 5/5. [42] bk. Sa’lebı, age, s. 37. [43] Hucurat, 49/13. [44] Necm, 53/45-46. [45] Kıyame, 75/37-39. [46] bk. A’raf, 7/26, 27, 31, 35, 172; İsra; 17/70; Yasin, 36/60. [47] bk. Meryem, 19/58. [48] En’am, 6/143, 144. [49] Zariyat, 51/49. [50] Enbiya, 21/15. [51] Şuara, 26/7. [52] Hud, 11/40. [53] Ra’d, 13/3. [54] Elmalılı, age, III, 530; İbnü’l-Manzur, Lisanü’l-Arab, «Zevc» mad. [55] Hicr, 15/22. [56] Yeni Hayat Ansik., Neşr. Dağan Kardeş, «Bitkiler» ve «Tozlaşma» mad. [57] A’raf, 7/189. [58] Hac, 21/5. [59] Mü’minun, 23/12-14; bk. Mü’min, 40/67. [60] Buharı, Bed’ül-Halk, 6, Enbiya’, 1, Kader 1; Müslim, Kader, 1; Ebu Davud, Sünnet, 16; Tirmizı, Kader, 4; İbn Mace, Mukaddime, 10; A. Davudoğlu, Sahıh-i Müslim Terc. ve Şerhi, İst. 1979, X, 613. [61] Müslim, Kader, 3; İbn Mace, Mukaddime, 7; İbn Hanbel, II, 176. [62] bk. Müslim, Kader, 1, 4; Ahmed b. Hanbel, I, 374, III, 397. [63] bk. Buharı, Bed’ü’l Halk, 6; Müslim, Kader, 1. [64] Leyl, 92/5-10.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

Zevkini yansıtan rengi seç

Geniş / Dar görünüm

Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

Izgara görünümlü forum listesi

Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

Resimli ızgara modu

Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

Kenar çubuğunu kapat

Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

Sabit kenar çubuğu

Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

Köşe kıvrımlarını kapat

Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

Geri