- Katılım
- Nis 14, 2019
- Mesajlar
- 1,643
- Tepkime puanı
- 76
- Puanları
- 0
Yetimleri ve Yoksulları, Kimsesizleri Gözetmek İle İlgili Ayet ve Hadisler
Yetimleri, yoksulları, kimsesizleri ve ihtiyaç sahiplerini koruyup gözetmenin, onlara sahip çıkmanın fazileti ve önemi ile ilgili ayet ve hadisler nelerdir? Hadislerin açıklamaları ve hadislerden çıkarılan dersler nelerdir?
Yetimleri, kız çocuklarını, zayıf, yoksul ve gönlü kırık kimseleri hoş tutmak, onlara iyilik edip şefkat göstermek, kendilerine mütevazi davranıp kol kanat germenin fazileti ve önemi ile ilgili ayet ve hadisler…
YETİMLERİ VE YOKSULLARI, KİMSESİZLERİ GÖZETMEK İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER
“Mü’minlere kol kanat ger.” Hicr suresi (15), 88
Allah Teala mü’min kullarını Resulullah Efendimiz’e emanet ederek onlara karşı mütevazi davranmasını, yardıma ve himayeye muhtaç olanlarını himaye etmesini tavsiye buyuruyor. Bu sadece Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e değil, onun şahsında bütün mü’minlere yapılmış bir tavsiyedir. Zira Yüce Rabbimiz mü’minleri birbirine kardeş yapmış, birbirinin derdiyle ilgilenmelerini, birbirinin yarasına merhem olmalarını ve kardeşlerinin sıkıntılarını gidermelerini emretmiştir.
Şu halde mü’minler kardeş olduklarını asla unutmayacak, birbirlerine kaba davranmayacak, kendilerini diğer kardeşlerinden üstün görmeyecek, onları küçümsemeyecek, onlara kardeşim diye bakacak, onlardan bir kabalık görünce hemen yüz çevirmeyecek, herkesin mükemmel olmayacağını düşünerek anlayışlı davranmaya gayret edeceklerdir.
“Sabah akşam Rablerine dua ederek onun rızasını kazanmaya çalışanlarla beraber sıkıntılara karşı dayan. Dünya hayatının süslerine kapılıp da gözlerini onlardan ayırma.” Kehf suresi (18), 28
Peygamber Efendimiz’in fakir ve kimsesiz müslümanlarla beraber oturup kalkması, Mekke’nin kendini beğenmiş zenginlerinin canını sıkıyordu. Onlara göre fakirler ayrı bir sınıftı ve ancak kendilerine denk olanlarla beraber oturup kalkabilirlerdi. Bazı konuları görüşmek üzere Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına geldiklerinde bazı kölelerin ve fakir müslümanların, en azından kendileri gidene kadar dışarı çıkmalarını istediler. Bunun üzerine bu ayet-i kerıme nazil oldu. Allah Teala Resul-i Ekrem’ine hitaben sen o adamların dediklerine bakma. Sabah akşam sadece Rablerinin rızasını kazanmak için ibadet edip duran o yoksul ama samimi müslümanları, kafirlerin sözüne bakarak yanından kovma. Allah’ın kendilerinden razı olduğu insanlar bu yoksul ve kimsesiz mü’minlerdir. Sen hep onlarla birlikte olmaya bak. Malına, mülküne güvenip şımaran o adamları kazanmak pahasına da olsa, fakir müslümanları gücendirme, buyurdu.
Demekki Allah katında önemli olan, iman dolu bir gönüldür. İman dolu bir gönülden daha değerli bir şey yoktur. Yoksul bir mü’min, dünyaya sahip bir kafirden ölçülemeyecek kadar değerlidir.
“Yetimi sakın üzme, senden bir şey isteyeni azarlama!” Duha suresi (93), 9-10
Bu iki ayet-i kerımede, yine Peygamber Efendimiz’in şahsında mü’minlere iki görev verilmektedir.
Birincisi yetime iyi davranmaktır. Allah Teala Resulullah Efendimiz’e, sen de bir zamanlar yetimdin. Ben seni koruyup gözettim. Ben seni nasıl himaye etmişsem, sen de diğer yetim kullarıma sahip çık; onların derdiyle ilgilen; sıkıntılarını hallet buyurmaktadır. Demekki yetimler bize Allah emanetidir. Onları dertleriyle, üzüntüleriyle başbaşa bırakmayacağız. Koruyup gözeteceğiz. Kendilerine yetimliğin acısını duyurmamaya çalışacağız. Toplum çarkının içinde ezilmelerine göz yummayacağız.
İkinci görevimiz ise bizden bir şey isteyeni kovmamak, gururunu incitip azarlamamaktır. Bizden bir şey isteyen, istediği şeyin bizde bulunduğundan emin olduğu için ister. Bu, para olabilir, bedenı destek olabilir, ilim ve maharet olabilir. Şayet istenen şey bizde varsa, demekki Yüce Rabbimiz herkese vermediği o imkanı bize lutfetmiştir. Bu ilahı lutfu Allah’ın kullarından esirgemek, onu bize verene karşı nankörlük etmek olur. Şu halde insan, elindeki imkanları ve ilahı lutufları, onları isteyeni kırıp incitmeden vermelidir. Veremeyecek durumdaysa, bu isteği tatlı bir dille geri çevirmelidir.
“Dini yalan sayan kimseyi gördün mü? İşte o, öksüzü incitir, yoksulu doyurmak için ön ayak olmaz.” Maun suresi (107), 1-3
Din insanı hem dünyada hem de ahirette mutlu edecek görevleri belirleyen ilahı buyruktur. İnsanın başlıca görevinin Allah’ın emirlerini yapıp yasaklarından kaçmak olduğunu, bütün yaratılmışlara sevgi ve şefkat göstermek gerektiğini ortaya koyar.
İnsan Allah’ın buyruklarını yaptığı ölçüde mutlu olur. Yasaklarından kaçındığı ölçüde ona bağlı olmanın manevı zevkine erer. İnsanlara iyi davrandıkça, onları kendisinden memnun ettikçe, kederli gönülleri sevindirdikçe yaşamanın güzelliğini farkeder.
Dini yalanlayan yani İslam’ı tanımayan kimse, gönlünde Allah’a saygı, insanlara sevgi taşımayan kimsedir. Böyleleri öksüzleri kucaklayıp bağrına basmaz. Aksine onları iter, kakar, hor görür. Yetimleri kırmaktan, ezmekten geri durmaz. Fakirleri ve yoksulları doyurmak, onların ihtiyaçlarını gidermek için gayret göstermediği gibi, başkalarının yardım etmesine de ön ayak olmaz.
Demekki dindar olmayan kimsede şefkat ve merhamet duyguları körelmiştir. Onların insanı yönleri büyük ölçüde ölmüştür.
Yetimleri, yoksulları, kimsesizleri ve ihtiyaç sahiplerini koruyup gözetmenin, onlara sahip çıkmanın fazileti ve önemi ile ilgili ayet ve hadisler nelerdir? Hadislerin açıklamaları ve hadislerden çıkarılan dersler nelerdir?
Yetimleri, kız çocuklarını, zayıf, yoksul ve gönlü kırık kimseleri hoş tutmak, onlara iyilik edip şefkat göstermek, kendilerine mütevazi davranıp kol kanat germenin fazileti ve önemi ile ilgili ayet ve hadisler…
YETİMLERİ VE YOKSULLARI, KİMSESİZLERİ GÖZETMEK İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER
“Mü’minlere kol kanat ger.” Hicr suresi (15), 88
Allah Teala mü’min kullarını Resulullah Efendimiz’e emanet ederek onlara karşı mütevazi davranmasını, yardıma ve himayeye muhtaç olanlarını himaye etmesini tavsiye buyuruyor. Bu sadece Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e değil, onun şahsında bütün mü’minlere yapılmış bir tavsiyedir. Zira Yüce Rabbimiz mü’minleri birbirine kardeş yapmış, birbirinin derdiyle ilgilenmelerini, birbirinin yarasına merhem olmalarını ve kardeşlerinin sıkıntılarını gidermelerini emretmiştir.
Şu halde mü’minler kardeş olduklarını asla unutmayacak, birbirlerine kaba davranmayacak, kendilerini diğer kardeşlerinden üstün görmeyecek, onları küçümsemeyecek, onlara kardeşim diye bakacak, onlardan bir kabalık görünce hemen yüz çevirmeyecek, herkesin mükemmel olmayacağını düşünerek anlayışlı davranmaya gayret edeceklerdir.
“Sabah akşam Rablerine dua ederek onun rızasını kazanmaya çalışanlarla beraber sıkıntılara karşı dayan. Dünya hayatının süslerine kapılıp da gözlerini onlardan ayırma.” Kehf suresi (18), 28
Peygamber Efendimiz’in fakir ve kimsesiz müslümanlarla beraber oturup kalkması, Mekke’nin kendini beğenmiş zenginlerinin canını sıkıyordu. Onlara göre fakirler ayrı bir sınıftı ve ancak kendilerine denk olanlarla beraber oturup kalkabilirlerdi. Bazı konuları görüşmek üzere Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına geldiklerinde bazı kölelerin ve fakir müslümanların, en azından kendileri gidene kadar dışarı çıkmalarını istediler. Bunun üzerine bu ayet-i kerıme nazil oldu. Allah Teala Resul-i Ekrem’ine hitaben sen o adamların dediklerine bakma. Sabah akşam sadece Rablerinin rızasını kazanmak için ibadet edip duran o yoksul ama samimi müslümanları, kafirlerin sözüne bakarak yanından kovma. Allah’ın kendilerinden razı olduğu insanlar bu yoksul ve kimsesiz mü’minlerdir. Sen hep onlarla birlikte olmaya bak. Malına, mülküne güvenip şımaran o adamları kazanmak pahasına da olsa, fakir müslümanları gücendirme, buyurdu.
Demekki Allah katında önemli olan, iman dolu bir gönüldür. İman dolu bir gönülden daha değerli bir şey yoktur. Yoksul bir mü’min, dünyaya sahip bir kafirden ölçülemeyecek kadar değerlidir.
“Yetimi sakın üzme, senden bir şey isteyeni azarlama!” Duha suresi (93), 9-10
Bu iki ayet-i kerımede, yine Peygamber Efendimiz’in şahsında mü’minlere iki görev verilmektedir.
Birincisi yetime iyi davranmaktır. Allah Teala Resulullah Efendimiz’e, sen de bir zamanlar yetimdin. Ben seni koruyup gözettim. Ben seni nasıl himaye etmişsem, sen de diğer yetim kullarıma sahip çık; onların derdiyle ilgilen; sıkıntılarını hallet buyurmaktadır. Demekki yetimler bize Allah emanetidir. Onları dertleriyle, üzüntüleriyle başbaşa bırakmayacağız. Koruyup gözeteceğiz. Kendilerine yetimliğin acısını duyurmamaya çalışacağız. Toplum çarkının içinde ezilmelerine göz yummayacağız.
İkinci görevimiz ise bizden bir şey isteyeni kovmamak, gururunu incitip azarlamamaktır. Bizden bir şey isteyen, istediği şeyin bizde bulunduğundan emin olduğu için ister. Bu, para olabilir, bedenı destek olabilir, ilim ve maharet olabilir. Şayet istenen şey bizde varsa, demekki Yüce Rabbimiz herkese vermediği o imkanı bize lutfetmiştir. Bu ilahı lutfu Allah’ın kullarından esirgemek, onu bize verene karşı nankörlük etmek olur. Şu halde insan, elindeki imkanları ve ilahı lutufları, onları isteyeni kırıp incitmeden vermelidir. Veremeyecek durumdaysa, bu isteği tatlı bir dille geri çevirmelidir.
“Dini yalan sayan kimseyi gördün mü? İşte o, öksüzü incitir, yoksulu doyurmak için ön ayak olmaz.” Maun suresi (107), 1-3
Din insanı hem dünyada hem de ahirette mutlu edecek görevleri belirleyen ilahı buyruktur. İnsanın başlıca görevinin Allah’ın emirlerini yapıp yasaklarından kaçmak olduğunu, bütün yaratılmışlara sevgi ve şefkat göstermek gerektiğini ortaya koyar.
İnsan Allah’ın buyruklarını yaptığı ölçüde mutlu olur. Yasaklarından kaçındığı ölçüde ona bağlı olmanın manevı zevkine erer. İnsanlara iyi davrandıkça, onları kendisinden memnun ettikçe, kederli gönülleri sevindirdikçe yaşamanın güzelliğini farkeder.
Dini yalanlayan yani İslam’ı tanımayan kimse, gönlünde Allah’a saygı, insanlara sevgi taşımayan kimsedir. Böyleleri öksüzleri kucaklayıp bağrına basmaz. Aksine onları iter, kakar, hor görür. Yetimleri kırmaktan, ezmekten geri durmaz. Fakirleri ve yoksulları doyurmak, onların ihtiyaçlarını gidermek için gayret göstermediği gibi, başkalarının yardım etmesine de ön ayak olmaz.
Demekki dindar olmayan kimsede şefkat ve merhamet duyguları körelmiştir. Onların insanı yönleri büyük ölçüde ölmüştür.