Kuran Okumanın Fazileti ile İlgili Hadisler | İslami Forum, Dini Forum, İslami Forum Sitesi

Kuran Okumanın Fazileti ile İlgili Hadisler

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,652
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Kuran Okumanın Fazileti ile İlgili Hadisler
568
Peygamber (s.a.s.) Efendimizin Kur’an-ı Kerim okumanın fazileti hakkında hadisleri.
Kur’an-ı Kerim okumanın fazileti ile ilgili hadis-i şerifler:
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,652
Tepkime puanı
76
Puanları
0
KUR’AN OKUMANIN FAZİLETİ HAKKINDA HADİSLER
Kur’an’ın Şefaati ile İlgili Hadis
Ebu Ümame radıyallahu anh, ben Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:

“Kur’an okuyunuz. Çünkü Kur’an, kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçi olarak gelecektir” buyururken işittim, demiştir. (Müslim, Müsafirın 252. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned,V, 249, 251)

Hadisi Nasıl Anlamalıyız?

Hadis kitaplarımızın birçoğunda Kitabü’l-fezail bölümleri yer alır. Kur’an’ın faziletlerine ya bu kitapların içinde veya başlı başına müstakil bir bölüm halinde yer verilir. Buralarda genel olarak Kur’an’ın faziletleri, özel olarak da Kur’an’ın bazı sure ve ayetlerinin faziletleriyle ilgili hadis ve haberler ele alınır. Daha sonraki dönemlerde Kur’an-ı Kerım’in faziletlerini konu alan birçok eser meydana getirilmiştir. Bu eserler, tasnif dönemi eserleri gibi sadece konuyla ilgili hadisleri ihtiva eden kitaplar değil, Kur’an ve Sünnet’ten hareketle bu yöndeki görüş ve düşünce farklılıklarını, bu görüş ve düşüncelerin dayandığı esasları, işin itikadı, ilmı ve fikrı boyutunu etraflıca ele alan kitaplardır.

Fazılet, bir şeyin taşıdığı seçkin ve kıymetli özellikler sebebiyle başka bir şeye üstün olmasıdır. Fazılet, hayır olan ve övülen bir özelliktir; noksanlığın karşıtı olup kemali ifade eder. Fazılet Arap dilinde ilimlerle, yani bilgi alanlarıyla, ibadetler, ameller yani davranışlarla veya ahlakı niteliklerle ilgili olarak kullanılır. Bir ilim diğerinden veya bir alim başkasından daha fazıletli olabilir. Bir amel, bir ibadet, bir davranışın da aynı şekilde benzerlerinden daha üstün, daha faziletli kabul edildiği vakidir. Ahlakı hasletler de kendi aralarında bir derecelendirmeye tabi tutulabilirler. Bunların her birinin Kur’an ve Sünnet’te örneklerini görmek mümkündür.

Kur’an’daki bir sure veya ayetin yine Kur’an’daki başka bir sure ve ayetten daha faziletli olup olmayacağı, ulema arasında görüş ayrılıklarına sebep olmuştur. İmam Ebü’l-Hasen el-Eş’arı, Kadı Ebu Bekir el-Bakıllanı ve İbni Hibban gibi kelam alimleri böyle bir şeyin olamayacağı kanaatindedir. Çünkü bilindiği gibi Kur’an’ın tamamı Allah kelamıdır. Bir sure veya ayet diğerinden daha fazıletlidir denilirse, mukabilinin noksan olması gibi bir sonuç ortaya çıkar ki, bu doğru bir düşünce olarak kabul edilemez. Fakat İslam alimlerinin büyük çoğunluğu, bir surenin başka bir sureden, bir ayetin de diğer bir ayetten üstün olmasının caiz olduğu görüşünü benimserler. Çünkü bu konuda yoruma ihtiyaç hissettirmeyecek kadar açık naslar bulunduğunu ileri sürerler. Bu kadar çok sahih rivayet ortada dururken, konu hakkında ihtilaf etmenin bile doğru olmadığını ifade ederler. İmam Kurtubı, doğru düşüncenin bu sonuncu görüş olduğunu söyler.


İmam Gazzalı de, Kur’an kendisine inmiş olan Resul-i Ekrem’in bunu ifade ettiğini belirterek, bazı surelerin başka surelerden, bazı ayetlerin de başka ayetlerden daha üstün sayılması konusunda ihtilaf edecek bir durum olmadığını açıklar. Bunun bir de misalini verir ve benzer hadislerin pek çok olduğunu söyler. Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Yasin suresi Kur’an’ın kalbidir, Fatiha suresi Kur’an surelerinin en faziletlisidir, ayetü’l-kürsı Kur’an ayetlerinin efendisidir, Kul hüvellahü ahad suresi Kur’an’ın üçte birine denktir.” (Ahmed İbni Hanbel, Müsned,V, 26) Fazılet, bir şeyin mükafatının büyüklüğü, nefsi etkilemesi itibariyle sevabının kat kat çok olması, insanda Allah korkusu, saygısı ve tefekkürü uyandırmasıyla ölçülür. Daha anlaşılır tarzda ifade edecek olursak, mesela ayetü’l-kürsı, Haşr suresinin son tarafı ve İhlas suresinde bulunan Allah’ın varlığına, birliğine, vahdaniyet esaslarına ve Cenab-ı Hakk’ın sıfatlarına delalet eden özellikler, Tebbet suresinde yoktur. Şu halde Kur’an’dan bir sure veya ayetin yine Kur’an’dan bir başka sure ve ayete üstünlüğü, ifade ettikleri derinlikli manalar ve muhtevaları ile alakalıdır.

Fazilet kavramıyla ilgili bu açıklamalardan sonra Ebu Ümame’nin rivayet ettiği hadisimize geçebiliriz. İmam Nevevı’nin buraya aldığı kısım, hadisin sadece ilk cümlesi olup, devamında Bakara ve al-i İmran surelerini okumanın fazilet ve mükafatı anlatılır. Kur’an’ı okuma emri, orada hazır bulunan bütün ashaba, dolayısıyla bütün ümmete bir talimat niteliği taşır. Kur’an’ı okumakta aslolan onu anlamak, ilmine, bilgisine ve mantığına sahip olmaksa da, sadece metnini okumak dahi bir ibadet olup, pek çok sevabının olduğu Resul-i Ekrem’in hadislerinde beyan buyurulur. Çünkü Kur’an Allah kelamıdır; onu okuyan Allah’la konuşuyor hükmündedir ki, bunu önemsememek söz konusu olamaz. Ayrıca her insanın onu gerektiği şekilde anlaması, ilim ve bilgisine vakıf olması, ondan birtakım istinbat ve istihraclarda bulunabilmesi mümkün olamaz. O halde böyle olanlar Kur’an okumasınlar demek ilahı hakıkate aykırı bir davranış olur. Zira herkesi alim yapmamız, herkese dilin inceliklerini kavrayacak derecede Arapça öğretmemiz söz konusu olamaz. O halde insanlardan pek çoğu sadece Kur’an’ı okuyarak sevaba nail olurken, tarih boyunca sayıları insanoğlunun nüfusuna kıyasla çok fazla olmayan alimler sınıfı da onun ilmini yapar ve bu sayede insanların büyük çoğunluğu hayatta nasıl bir yol izleyeceklerini onlardan öğrenmiş olurlar.
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,652
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Kur’an’ın kıyamet gününde şefaatçi olarak gelmesi, onun emirlerini ve nehiylerini yerine getiren kimselere Allah’ın rahmeti ve merhametiyle muamelede bulunmasıdır. Kur’an’ı ibadet kastıyla, hayrını ve bereketini umarak okumak da sevabı ve mükafatı olan güzel amellerden biridir. Kur’an, kendisini okuyana ve hükmüyle amel edene lehte şahitlik edecek ve o kişinin günahlarının affı için Allah’la o kul arasında aracılık yapacaktır. İşte bu aracılık şefaattir. Bazı alimler, Kur’an’ın kıyamet gününde bir şekle bürünmüş olarak geleceğini ve Allah’ın kulların amellerini de hayrı ve şerriyle bir şekle ve ölçüye büründüreceğini ve bunun mızan denilen amellerin ölçüleceği teraziye konulacağını, insanların da bunu göreceğini söylemişlerdir.
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,652
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Kur’an tilaveti faziletli amellerden biridir.

2. Kur’an okumaktan maksat, öncelikle onun emir ve nehiylerine uymaktır. Fakat sadece okumanın da sevabı ve mükafatı vardır.

3. Kur’an kendisiyle amel edenlere ve inanarak ibadet kastıyla okuyanlara kıyamet gününde şefaatçi olacaktır.

Bakara ve al-i İmran Surelerini Okumanın Fazileti ile İlgili Hadis
Nevvas İbni Sem’an radıyallahu anh şöyle dedi:

Ben Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:

“Kıyamet gününde Kur’an ve dünyadaki hayatlarını ona göre tanzim eden Kur’an ehli kimseler mahşer yerine getirilirler. Bu sırada Kur’an’ın önünde Bakara ve al-i İmran sureleri vardır. Her ikisi de kendilerini okuyanları müdafaa için birbiriyle yarışırlar” buyururken işittim. (Müslim, Müsafirın 253. Ayrıca bk. Tirmizı, Fezailü’l-Kur’an 5)
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,652
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Hadisi Nasıl Anlamalıyız?
Kıyamet gününde Kur’an’ın getirilmesini onun sevap ve mükafatının getirilmesi şeklinde anlamak mümkün olduğu gibi, yukarıda bazı alimlerin görüşü diye ifade ettiğimiz bir surete, bir şekle bürünmüş olarak getirilmesi tarzında da anlaşılabilir. Çünkü bu mümkündür ve Cenab-ı Hakk’ın gücü her mümkünü icada muktedirdir. Mü’minler buna böylece inanırlar. Kur’an’la amel etmek, kişinin dünyadaki hayatını onun emir ve yasakları doğrultusunda nizama koyması anlamına gelir. Bu sebeple hadisi böyle tercüme etmeyi uygun gördük.

Ayrıca “Kur’an ehli” denilen kimselerin, sadece Kur’an hafızları, onu güzel sesle tilavet edenler veya yüzünden okuyanlar demek olmadığını, esas Kur’an ehlinin onu ezberleyip okumanın yanında Kur’an’ın muhtevasıyla amel edenler, hayatlarının her safhasını onun emir ve yasakları doğrultusunda tanzim edenler olduğunu bu hadisin açık ifadeleriyle bir kere daha anlamış oluyoruz. Ali el-Karı, böyle olmayanlara Kur’an’ın şefaatçi olmayacağını, hatta aleyhlerinde şahitlik yapacağını söyler. Çünkü Kur’an sadece okunmak için değil, kişilerin ve toplumların hayatında uygulanmak için gönderilmiştir.

Allah’ın sadece okunması için bir kitap göndermeyeceğini her aklı- selim kabul eder. Şayet öyle olsaydı, Kur’an birtakım itikadı, amelı ve ahlakı hükümler vazedip aynı zamanda bunlara eksiksiz uyulmasını istemez, Hz.Peygamber de bunları sadece insanlara tebliğ etmekle yetinir, uygulanması ve hayat tarzı haline getirilmesi için ömrü boyunca her türlü eziyete katlanmaz, hicret etmez, cihad yapmaz, zahmetsiz ve külfetsiz bir hayatı tercih ederdi. Ondan sonra gelen raşid halifeler ve daha sonraki dönemlerde İslam toplumlarını yönetenler de böyle hareket ederlerdi. Oysa, İslam’ın her safhası ve bilinen uzun tarihi bu söylenilenlerin tam zıddı bir hayat gerçeğini yansıtıcı sahneler ve tablolarla doludur. O halde müslümanlar için aslolan, Kur’an’ı hayata hakim kılma niyeti, düşüncesi ve gayreti içinde olmaktır.

Bakara ve al-i İmran sureleri, Kur’an-ı Kerım’in en uzun ve en çok ahkam ihtiva eden sureleridir. Bu iki sure, kendilerini okuyup ahkamını uygulayan, gereğiyle amel edenlere mahşerde şahitlik yapacak ve bu hususta birbirleriyle adeta yarışacaklar. “Kur’an’ın önünde Bakara ve al-i İmran sureleri vardır” diye terceme ettiğimiz ifadeyi, “kendilerini okuyanların önünde Bakara ve al-i İmran sureleri vardır” şeklinde terceme etmek de mümkündür. Her iki halde mana ve mahiyet aynıdır.
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,652
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Kur’an tilaveti faziletli amellerden biridir. Bakara ve al-i İmran surelerini okumanın büyük bir fazileti vardır.

2. Bakara ve al-i İmran sureleri Kur’an-ı Kerım’in metin olarak en uzun sureleri olmanın yanında, içinde ahkamın en yoğun bulunduğu sureleridir.

3. Bakara ve al-i İmran sureleri bu özellikleri sebebiyle kendilerini okuyup gereğiyle amel edenlere mahşerde lehte şahitlik yapacak ve bu hususta adeta birbirleriyle yarışacaklardır.

“Sizin En Hayırlılarınız, Kur’an’ı Öğrenen ve Öğretenlerinizdir” Hadisi
Osman İbni Affan radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizin en hayırlılarınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.” (Buharı, Fezailü’l-Kur’an 21. Ayrıca bk. Ebu Davud, Salat 349; Tirmizı, Fezailü’l-Kur’an 15; İbni Mace, Mukaddime 16)
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,652
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Hadisi Nasıl Anlamalıyız?
Burada muhatap alınan öncelikle alimler, daha genel anlamda Muhammed ümmetinin tamamıdır. İlim öğrenmeden alim olunamayacağı herkesin bildiği açık gerçeklerden biridir. Bir müslümanın öğreneceği ilk şeyin Kur’an olması gerekir. İlmini hangi alanda yaparsa yapsın, hangi sahanın mütehassısı olursa olsun müslümanlar için bu gerçek değişmez. Günümüzde bazı ülkeler ve bazı müslümanlar için durumun böyle olmadığı gerçeği de bu asıl gerçeği değiştirmez. İslam’ın ilme ve öğrenmeye verdiği değer, dinin iki temel kaynağı olan Kur’an ve Sünnet’in naslarında yeterince temellendirilmiş bulunmaktadır. Kur’an’ı öğrenmek, her şeyden önce onu kurallarına göre okumayı öğrenmek demektir. Fakat onu okumayı öğrenmenin, bilgisine ve ilmine sahip olmak anlamına gelmediğini kabul etmemiz gerekir. Ancak bu durum, Kur’an’ı okumayı öğrenmenin bir fazilet ve hayır oluşuna engel teşkil etmez. Çünkü Kur’an’ı sadece okumanın da sevap ve mükafatı olduğunu yukarıda açıklamıştık; sevap ve mükafatın sadece bir ibadetin, bir taatin ve hayır olan bir davranışın karşılığı olduğunu biliyoruz. Kur’an’ı öğrenen kişinin gayesi Allah’ın rızasına ulaşmak, Kur’an’ın ahkamı, adabı ve ahlakı ile amel etmek olunca, bu faziletlerin ve hayırların en büyüğü sayılır.

Dinimizin bize öğrettiğine göre, bir müslümanın hak ve vazifesi sadece kendisinin bilip öğrenmesi değil, aynı zamanda bilip öğrendiklerini başkalarına da öğretmektir. Bir kimsenin öğrendiği ilim onun yaşayışına yansımaz, hayatını etkilemezse, o din nazarında ilim sayılmaz. Bir kimse ne kadar bilgi sahibi olursa olsun, şayet Allah’a isyan içindeyse o cahil sayılır. İlmini ve bilgisini yaşayışına uygulayan kimse, kendi şahsı açısından kamil, yani olgun, kendinden başkaları için de mükemmil, yani onları olgunluğa ulaştırıcı nitelikte bir kimsedir. Böyle bir insan mü’minlerin en üstünü olma şerefine ulaşır. Sahih bir hadiste bildirildiğine göre, Kur’an’ı okuyup onun ilmine sahip olan ve gereğiyle amel eden kimse, yakınları arasında adeta nübüvvet mertebesine ulaşır. Şu kadar var ki ona vahiy gelmemektedir. (Zebıdı, İthafü’s-sade, IV, 466; Müttekı el-Hindı, Kenzü’l-ummal, 2347)


Sözlerin en hayırlısı Allah’ın sözü olduğuna göre, peygamberlerden sonra insanların en hayırlısının Kur’an’ı öğrenen ve öğretenler olması tabiıdir. Ancak hem öğrenmenin hem öğretmenin sadece Allah rızasına yönelik olması gerekir. Çünkü insanların bir şeyi öğrenmek ve öğretmekten maksatları çok çeşitli olabilir. Kimileri bunu sadece araştırma incelemeye yönelik kuru bir bilgi gayesiyle, kimileri maddı çıkar sağlama veya insanlar nazarında bir mevki ve makam elde etme amacıyla ve benzer sebeplerle yapabilirler. Bunların hiçbirinde hadiste kastedilen fazilet ve hayır söz konusu edilemez.

Kur’an’ı tecvidle ve tilavetin gerektirdiği kurallar içinde güzelce okumakla onun ilmine ve fıkhına vakıf olmayı birbiriyle mukayese etmemek gerekir. Bunlar biri diğerinden farklı şeylerdir. Şu kadar var ki, Kur’an’ın ihtiva ettiği manaların bilgisine sahip olmak, lafzının bilgisine sahip olmaktan elbette daha üstün ve daha faziletlidir. Fakat bunların her birini ayrı ayrı hayırlar olarak düşünmek daha doğru olur. Çünkü her insanın ihtiyacı farklı şeylere yöneliktir. Kur’an’ın tilavetini bilmeyen bir kimsenin namaz kılması, yani Allah’a ibadet etmesi mümkün olmaz. O halde tilaveti küçük görmek söz konusu olamayacağı gibi, ilk öğrenilmesi gerekenin tilavet olduğunda da ihtilaf yoktur. Kur’an’ın ilmine vakıf olmak ayrıca üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,652
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. İnsanlar, yaptıkları hayırlara göre derecelere ayrılırlar.

2. Kur’an’ı öğrenen ve öğreten kimse ümmetin en hayırlıları arasında yer alır.

3. Kur’an’ı öğrenmek ve öğretmekle ilk kastedilen, onun tilavetini öğrenip öğretmektir.

4. Kur’an ilmine sahip olmak kişinin faziletini artırır.

5. Hayat tarzı haline getirilen ilim ve bilgi, dinde övülen en üstün bilgidir.

6. Her müslüman Kur’an öğretim ve eğitimine gereken değeri vermelidir.

“Kur’an’ı Kekeleyerek Okuyana İki Kat Sevap Vardır” Hadisi
aişe radıyallahu anha’dan rivayet edildiğine göre, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kur’an’ı gereği gibi güzel okuyan kimse, vahiy getiren şerefli ve itaatkar meleklerle beraberdir. Kur’an’ı kekeleyerek zorlukla okuyan kimseye de iki kat sevap vardır.” (Buharı, Tevhıd 52; Müslim, Müsafirın 243. Ayrıca bk. Ebu Davud, Salat 349; Tirmizı, Fezailu’l-Kur’an 13; İbni Mace, Edeb 52)
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,652
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Hadisi Nasıl Anlamalıyız?
Kur’an’ı gereği gibi güzel okumak, bu konuda maharetli olmak öncelikle iyi ve mükemmel hafız olmakla mümkündür. Çünkü hafız olanlar, Kur’an okurken hiçbir güçlük çekmezler. Bir diğer önemli husus, Kur’an’ı ezbere veya yüzünden okurken tilaveti iyi yapmak ve tecvid hükümlerini eksiksiz yerine getirmektir. Kur’an’da mahir olmayı daha kapsamlı yorumlayanlar da olmuştur.

Bu yorumlar gerçekten dikkat çekicidir. Onlara göre Kur’an’da mahir olanların vasıflarını şöylece sıralamak mümkündür: Kur’an’ı iyi hıfzeden, onun öğretimini yerine getiren, lafızlarının ve harflerinin tecvidini hakkıyla yapan, nerede başlanıp nerede durulacağını bilen, kıraatinin rivayetini iyi zapteden, i’rabının ve lügatlarının vecihlerini anlayan, Kur’an’ın nasih ve mensuhunu derinlemesine bilen, tefsir ve te’vilinden nasibini yeterince alıp, onun naklini birtakım re’y ve görüşlerden koruyan, Peygamber Efendimiz’in Kur’an’la ilgili tavsiyelerini iyi bilen, son derece vakarlı, haya duygusuna sahip, adil, dikkatli, Allah’tan korkan, dünyaya değer vermeyen, Allah’a yakın olan, kendisine müracaat edilen, güvenilen, sözlerine uyulan ve davranışlarına uymakla hidayete ulaşılan kimselerdir.


Kur’an’da yukarıda sayılan niteliklerle mahir olanlar, kıyamet gününde “sefere” denilen meleklerle birlikte olacaklardır. Sefere meleklerinin, Allah’ın elçisi olan peygamberlere O’nun haberlerini ulaştıran melekler olduğu söylenir. Ketebe melekleri denilen, Allah’la onun yaratıkları arasındaki haberleşmeyi temin eden melekler olduğu da söylenmiştir. Bazı alimler sefereden maksadın peygamberler olduğunu, çünkü peygamberlerin Allah’ın haberlerini insanlara ulaştırdığını, ayrıca Allah’ın emirlerini tebliğ göreviyle yolculuk yaptıklarını ifade etmişlerdir. Bu melekler, Allah’a son derece itaatkar ve her çeşit günah kirinden arınmış varlıklardır. Peygamberler de aynı şekilde itaat ehli ve günahlardan korunmuş kimselerdir.

Kur’an’ı kekeleyerek zorlukla okuyanların iki sevap almalarının sebebi, biri Kur’an’ı okumalarının ecri, diğeri de çektikleri meşakkatin ecridir. Burada Kur’an kıraatine bir teşvik vardır. Kur’an’ı mükemmel okuyanların sevabı ise hadsiz hesapsızdır.
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,652
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Kur’an-ı Kerım hafızı olmak en büyük nimetlerden ve faziletlerdendir.

2. Kur’an’ı okumak ve anlamakda ehil olanlar en faziletli kimselerdir.

3. Kur’an ehli olanlar, kıyamet gününde elçi meleklerle veya peygamberlerle beraber olacaklardır.

4. Kekeleyerek de olsa, meşakkat de çekilse Kur’an okuma gayreti içinde olmak gerekir.

5. Kur’an’ı kekeleyerek okuyan ve zorluklara katlananlara iki ecir vardır. Bu ecirlerden biri Kur’an okuma ecri, diğeri de çektiği meşakkatin ecridir.

6. Kur’an okumakta ehil olanların ecri hadsiz hesapsızdır. Meleklerle veya peygamberlerle beraber olmak ise en yüksek mertebede bulunmak anlamına gelir.

“Kur’an Okuyan Mü’min Portakal Gibidir” Hadisi
Ebu Musa el-Eş’arı radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kur’an okuyan mü’min portakal gibidir: Kokusu hoş, tadı güzeldir. Kur’an okumayan mü’min hurma gibidir: Kokusu yoktur, tadı ise güzeldir. Kur’an okuyan münafık fesleğen gibidir: Kokusu hoş fakat tadı acıdır. Kur’an okumayan münafık Ebu Cehil karpuzu gibidir: Kokusu yoktur ve tadı da acıdır.” (Buharı, Et’ime 30 Fezailü’l-Kur’an 17, Tevhıd 36; Müslim, Müsafirın 243. Ayrıca bk. Ebu Davud, Edeb 16; Tirmizı, Edeb 79; İbni Mace, Mukaddime 16)
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,652
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Hadisi Nasıl Anlamalıyız?
Peygamber Efendimiz’in hadislerinde benzetmeler yoluyla anlatıma sıkça yer verildiğinin pek çok örneğini görmüştük. Bu hadis de teşbih yoluyla anlatımın canlı, unutulmaz örneklerinden birini teşkil eder. Çünkü bu anlatım tarzı insanların kolayca belleyip kavramalarını sağlar. Allah’ın kelamı olan Kur’an’ın insanların hem iç dünyalarına ve gönüllerine hem dış alemlerine tesiri vardır. Fakat insanların bu hususta birbirlerinden farklılığı, herkesin nasibi ölçüsünde derecesinin olduğu, hiç nasibi olmayanların da bulunduğu bir hakikattir. Bu tesiri, farklılığı ve dereceleri, görülen ve hissedilen bir şeyle tasvir etmek, gerçeği en güzel tarzda anlamamıza yardımcı olur.

Bu hadıs-i şerife göre, Kur’an’dan bol nasip alan kimseler mü’minler, nasibi olmayanlar ise münafıklardır. Bazılarının sadece dış görünümlerine bakarak Kur’an’ın tesiri altında kalmış olabileceklerine hükmedilir; oysa iç dünyalarına Kur’an’ın hiçbir tesiri yoktur. Kur’an okudukları görülür, fakat okudukları Kur’an’a yaşadıkları hayatta hiç yer vermezler. Bu sınıfı teşkil edenler riya ve gösteriş ehli olan, kendilerinde nifak belirtisi bulunan kimselerdir. Bir kısım insanlar da bunun aksinedir: Kur’an okuduklarını görmeyiz, gerçekten de okumayı bilmezler, fakat iç dünyalarında ve yaşayışlarında Kur’an’ın etkisi hemen göze çarpar. Kur’an’a ve emirlerine karşı son derece saygılı ve hassastırlar. Bunlar da Kur’an okumayan, okuyamayan fakat öğretildikleri ve eğitildikleri nisbette İslam’ı kendilerine hayat tarzı edinmiş mü’minlerdir. Onlara düşen en önemli görev, hangi yaşta olurlarsa olsunlar, önlerine çıkan ilk fırsatta Kur’an okumayı öğrenmek olmalıdır.

Peygamberimiz’in buradaki benzetmelerinde iki özellik öne çıkarılmıştır: Bunlardan biri koku diğeri tattır. Misal verdiği şeyler ise ya ağaçta veya yerde biten şeylerdir. Bunlarla insanların ibadet ve davranışları arasında benzerlik vardır. Çünkü ibadetler ve davranışlar nefislerin meyveleridir. Resul-i Ekrem ağaçta biten portakalla hurmayı mü’minlere tahsis ederken, yerde biten fesleğen ile Ebu Cehil karpuzunu da münafıklara ayırmıştır. Böylece mü’minin şanının yüceliğini, ilminin üstünlüğünü ve devamlılığını, münafığın ise alçaklığını, amelinin kıymetsizliğini ve hiçliğini, üstelik sürekli olmayışını anlatmıştır.
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,652
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Bir konuyu daha iyi anlatmak için teşbih, benzetme yoluna başvurmak müstehaptır.

2. Kur’an’ı sürekli okuyup onunla amel eden mü’min en üstün dereceye sahiptir. O, Allah katında da insanlar nazarında da kıymetlidir.

3. Kur’an’ı sürekli okumayan mü’minin de Allah ve insanlar katında bir değeri vardır.

4. Kur’an okuyan münafığın dış görünüşü güzeldir ama iç alemi kirli ve pistir.

5. Kur’an okumayan münafığın dışı da içi de kirli ve pistir.

“Allah Şu Kur’an’la Bazı Kavimleri Yükseltir; Bazılarını da Alçaltır” Hadisi
Ömer İbni Hattab radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebı sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Allah şu Kur’an’la bazı kavimleri yükseltir; bazılarını da alçaltır.” (Müslim, Müsafirın 269. Ayrıca bk. İbni Mace, Mukaddime 16)
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,652
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Hadisi Nasıl Anlamalıyız?
Nevevı’nin İmam Müslim’den seçip aldığı bu hadisin baş tarafında şu bilgi verilir: Hz.Ömer’in Mekke’ye vali tayin ettiği Nafi‘ İbni Abdülharis, Mekke taraflarındaki Usfan’da Halıfe Ömer’e rastlar. Halife kendisine:

– Bu vadi halkına kimi memur tayin ettin, diye sorar? O da:

– İbni Ebza’yı tayin ettim, der. Ömer:

– İbni Ebza kimdir? diye sorunca, vali:

– Bizim azatlı kölelerimizden biridir, cevabını verir. Hz.Ömer:

– Sen onların üzerine bir azatlı köleyi mi tayin ettin? deyince, Nafi‘:

– Fakat o, Allah’ın kitabını iyi okuyan ve bütün farzları da bilen biridir, der. Bunun üzerine Ömer:

– Dikkat edin, Peygamberiniz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, diyerek yukarıdaki hadisi nakleder.

Kur’an’la yükselenler, ona inanan, şanını yücelten, onunla amel eden, hayatlarını Kur’an’ın emir ve yasaklarına göre tanzim edenlerdir. Allah Teala onlara bu sayede dünyada mutlu bir hayat nasip eder, ahirette de onları kendilerine nimetler ihsan ettiği kullarından kılar. Bunun aksine hareket edenleri ise alçaltır, kemal mertebesinden alaşağı eder. “Allah onunla birçoğunu saptırır ve yine onunla birçoğunu yola getirir.” (Bakara suresi, 26) Kur’an’ın her çeşit insana nasıl tesir ettiğinin misallerini bir çok ayette bulmamız mümkündür. Burada ayrıntılara girmemiz söz konusu olamaz. Mesela bir ayet–i kerımede şöyle buyurulur: “Biz Kur’an’dan, mü’minlere şifa ve rahmet olan şeyler indiriyoruz. Ama Kur’an, zalimlere ziyan artırmaktan başka bir katkıda bulunmaz.” (İsra suresi, 82) Netice olarak, kim Kur’an’ı okur ve onunla ihlasla amel ederse, Allah o kimseyi yükseltir ve yüceltir. Kur’an’ı sadece gösteriş için okuyan, keyfı yorumlarla halka sunan ve onunla amel etmeyenleri de alçaltır. Hz.Ömer’in bu hadisi böyle bir hadisenin sonunda zikretmesi ayrı bir güzellik ifade eder. Muhtemelen adalet timsali halife bununla, azad edilmiş köle bile olsa, bir kimsenin Kur’an’a sarılmak ve onunla amel etmek suretiyle yükselip, bir toplumu yönetmek gibi üstün bir mevki ve makama gelmeyi hak edebileceğini bütün mü’minlere hatta insanlığa hatırlatmak istemiştir.

Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Kur’an’ı hıfzetmek okuma anlama ve ilmine sahip olma yönünde gösterilen her gayret fazilettir.

2. Kur’an’ı okuyan ve onunla amel edenleri, hayatlarını Kur’an’la nizama sokanları Allah yükseltip yüceltir.

3. Kur’an’ı okumayan, okusa da onunla amel etmeyenleri Allah alçaltır.

“Sadece Şu İki Kimseye Gıpta Edilir” Hadisi
İbni Ömer radıyallahu anhüma’dan rivayet edildiğine göre, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sadece şu iki kimseye gıpta edilir: Biri Allah’ın kendisine Kur’an verdiği ve gece gündüz onunla meşgul olan kimse, diğeri Allah’ın kendisine mal verdiği ve bu malı gece gündüz O’nun yolunda harcayan kimse.” (Buharı, İlm 15, Zekat 5, Ahkam 3, Temennı 5, İ’tisam 13, Tevhıd 45; Müslim, Müsafirın 266- 268. Ayrıca bk.Tirmizı, Birr 24; İbni Mace, Zühd 22)
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,652
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Hadisi Nasıl Anlamalıyız?
Hadisin metninde geçen “hased” kelimesini gıpta olarak tercüme ettik. Aslında hasedin kelime olarak anlamı çekememezlik, kıskançlık demektir. İslam alimleri ise hasedin iki anlamı olduğunu söylemişlerdir. Bunlardan biri gerçek anlamı, bir diğeri mecazı anlamıdır. Gerçek anlamı: Bir kimsenin sahip olduğu nimetin, o kişinin elinden çıkıp yok olmasını temenni etmektir. Bu davranışın haram olduğunda, gayet açık ve sahih nasların ışığında, bütün müslümanların icmaı vardır. Bu sebeple de dinimizde yasaklanmış olup, büyük günahlardan ve kötü huylardan sayılır. Hasedin mecazı anlamı ise; gıpta etmek, imrenmektir. Bu da, başkasının sahip olduğu bir nimetin, onun elinden çıkıp yok olmasını istemeksizin, aynı nimetin bir benzerenin kendisinde de olmasını temennı etmektir. Şayet bu gıpta ve temennı, meşru olan işlerle alakalı ise mubah, Allah’a itaat kabilinden şeylerle alakalı ise müstehaptır. Dolayısıyla ilk manasındaki gibi kınanan, dinimizce yasaklanmış ve haram kılınmış olan bir davranış değildir. Bu hadisimizde kastedilen haset, gıpta, imrenme anlamında olan ve dinimizce meşru görülendir.

Allah’ın kendisine Kur’an hıfzını, güzel okumayı, anlamayı, onun ilmini ve gereğiyle hareket edip hayatını ona göre tanzim etmeyi nasip ettiği bir kimseye gıpta edilebilir. Çünkü o bu temennisiyle Allah katında makbul, kıymetli, şerefli ve üstün sayılan bir hayrı istemiş olmaktadır.

Bir kimsenin gece gündüz Kur’an’la meşgul olması demek, bazılarının sığ bir tarzda anladıkları biçimde sürekli onu okuması demek değildir. Fakat günün belli zamanlarında okuması, hıfzetmeye çalışması, bunun yanında ve daha da önemli olarak Kur’an’ın hükümlerini ve anlamlarını düşünmesi, emirleri ve nehiyleri çerçevesinde bir hayat geçirmesi, onunla namaz kılması, dua etmesi, ahlakıyla ahlaklanıp, edebiyle edeplenmesi gibi bütün alanları kapsayan, ama her halde Kur’an doğrultusunda bir ömür sürmesi demektir.

Dinimizin çok önem verdiği hususlardan biri de infak, yani Allah’ın verdiği maldan, ihsan ettiği nimetlerden yine O’nun rızasına uygun olarak Allah yolunda sarfetmektir. Bu, kendisinin dışındakileri düşünmenin ve Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük etmemenin temel unsurudur. Cemiyette müslümanlar hatta müslüman olmayanlar arasında içtimaı dengeyi sağlamanın, birliği, beraberliği, dostluk ve kardeşliği teşekkül ettirmenin, aynı zamanda insanı duyguları yaşatmanın ve insanca paylaşmanın en geniş anlamdaki adı infaktır. Onun için bunu hakkıyla yerine getirenler de gıpta edilmeye, imrenilmeye değer kimselerdir.
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,652
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. İslamda nimetin zevalini temennı etmek anlamında haset yasaklanmış olup haramdır.

2. İyilikler ve güzelliklere sahip kişilere imrenip gıpta etmek ve onlar gibi olabilmeyi temennı etmek caizdir.

3. Kur’an hafızı olmayı, onu güzel okumayı, anlamayı, ilmine sahip olmayı ve gereğiyle amel etmeyi temennı etmek müstehaptır.

4. Zengin olan ve zenginliğinin hakkını yerine getirerek, Allah yolunda malını sarfeden kimseler faziletli kişiler olup, onlara imrenilip gıpta edilebilir.

Geceleyin Kehf Suresini Okumanın Fazileti ile İlgili Hadis
Bera İbni azib radıyallahu anhüma şöyle dedi:

Bir adam Kehf suresini okuyordu.Yanında iki uzun iple bağlanmış bir at vardı. O adamın üzerini bir bulut kapladı ve yaklaşmaya başladı. Atı da o buluttan ürkmeye başlamıştı. Sabah olunca, adam Nebı sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve bu durumu anlattı. Bunun üzerine Peygamberimiz:

“O sekınedir; okuduğun için inmiştir” buyurdu. (Buharı, Fezailü’l-Kur’an 11; Müslim, Müsafirın 240)
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,652
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Hadisi Nasıl Anlamalıyız?
Bir başka rivayette açıkça belirtildiği gibi, Kehf suresini okuyan kişi Üseyd İbni Hudayr’dır. Atını iki uzun ve sağlam iple bağlamasının sebebi, atın çok kuvvetli ve hırçın olmasındandır.

Bera İbni azib’in ifadesinden bu olayın gece meydana geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim hadisin Ebu Saıd rivayetinde, Üseyd bir gece hurma harmanında Kur’an okurken bu olayın cereyan ettiği belirtilir. Çünkü Üseyd İbni Hudayr, Resul-i Ekrem’e sabah olunca gelerek olup bitenleri anlatmıştır. Peygamber Efendimiz, Kehf suresini okuduğu sırada Üseyd’e yaklaşan, onu gölgeleyen ve atının ürkmesine sebep olan bulutun “sekıne” olduğunu söylemiştir.

Sekınenin çeşitli anlamları vardır: O, kalbe huzur ve rahatlık veren şeydir; rahmettir; vakardır; rahmet melekleridir; Allah’ın yaratıklarından biri olup kendisinde sükunet ve rahmet vardır. Daha başka tevcihlerde bulunanlar da olmuştur. Bu anlamların her biri bu makamda doğru ise de, itibar edilen görüş, inenin melekler olduğudur. Nitekim, aynı hadiseyi etraflıca anlatan Ebu Saıd el-Hudrı rivayetinin sonunda Resul-i Ekrem: “Bunlar meleklerdir. Seni dinliyorlarmış. Eğer okumaya devam etseydin, sabaha kadar seni dinlerler, halk da onları görür, halktan gizlenmezlerdi” buyurmuştur. (Müslim, Müsafirın 243)

Sahabılerden bazısının bildirdiklerine göre, Üseyd İbni Hudayr’ın sesi son derece güzel ve yanıkmış. Bu sebeple Efendimiz kendisine: “Oku ey Üseyd! Sana Davud Aleyhisselam’ın mezamirinden hisse verilmiş” buyurmuşlar. Bu ve benzer rivayetler, iyi bir tilavetle okunan Kur’an’ı meleklerin de dinlediklerine delil olarak getirilmiştir. Ayrıca, mü’minlerin bir suret ve şekle bürünmüş vaziyetteki melekleri görebileceğinin de delillerinden biri kabul edilmiştir. Fakat her Kur’an okuyan melekleri görme imkanına sahip değildir.

Hadisimizde, Kehf suresinin önemine de işaret edilmiş olmaktadır. Bu surede birçok olağanüstü olay ve insanları hayrete düşüren şeyler vardır. Müfessirler burada geçen olayları ve garip hadiseleri, önce konuyla ilgili sahih rivayetler, sonra da kendi yaşadıkları zamanın ilimleri, bilgi seviyesi ve ayrıca her birinin sahip olduğu anlayış ve kavrayışı nisbetinde açıklamaya gayret etmişlerdir. Kur’an’ın anlaşılması, ilim ve bilgi düzeyinin gelişimiyle daha ileri seviyelere ulaşmıştır. Onun için, her asırda Kur’an’ın yeniden tefsirine ihtiyaç hissedilmiştir. Özellikle mevzuı tefsir denilen, aynı konudaki ayetlerin bir araya getirilip açıklandığı tefsirlere daha çok ihtiyaç hissedilmiştir. Bu kadar önemli özellikleri içinde bulunduran sureyi okumanın fazileti de böylece anlaşılmış olmaktadır.
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,652
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Geceleyin okunması faziletli olan surelerden biri Kehf suresidir.

2. İhlaslı, salah ve takva sahibi olan ve güzel sesle Kur’an okuyanları melekler de dinler.

3. İnsanların melekleri görmesi mümkün ve caizdir.

4. Salih ve takva sahibi insanlarda olağanüstü hallerin görünmesi mümkün olup, bu kendileri için bir keramettir.

5. Kur’an’ı okumak da dinlemek de faziletlidir.

“Kim Kur’an-ı Kerım’den Bir Harf Okursa...” Hadisi
İbni Mesut radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kim Kur’an-ı Kerım’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır. Ben, elif lam mım bir harftir demiyorum; bilakis elif bir harftir, lam bir harftir, mım de bir harftir.” (Tirmizı, Fezailü’l-Kur’an 16)
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,652
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Hadisi Nasıl Anlamalıyız?
Kur’an okumanın ne kadar faziletli bir amel, bir hayır, bir ibadet olduğunu biliyoruz. Bu hadis, bizi bu yönde daha da teşvik edici bir özellik taşımaktadır. Çünkü burada şunu öğrenmiş oluyoruz: Kur’an okuyan kişi bir hayır, bir hasene işlemektedir. Fakat okunan sure veya ayet değil, her harf başlı başına bir hasenedir, bir iyiliktir. Efendimiz bunu özellikle belirtmişlerdir. Allah Teala, her iyiliğe en az on misli ile karşılık vereceğini vadetmiştir: “Kim bir iyilik getirirse, ona o getirdiğinin on katı vardır.” (En’am suresi, 160) İşte bu ayetin hükmü gereği Kur’an’dan okunan her harf bir iyilik, bir hasenedir ve her haseneye on katı sevap vardır. Bir mü’min, ecrini sadece Allah’tan bekleyerek ne kadar çok Kur’an okursa o kadar çok sevap kazanacak demektir. Bir harfin sevabı bu kadar olunca, okunan kelimeler, ayetler ve surelerin, özellikle yapılan hatimlerin ne kadar büyük bir sevap kazandıracağını hesap etmek zor değildir. Dolayısıyla bu hadisler, mü’minleri sürekli ve disiplinli bir şekilde Kur’an okumaya teşvik etmekte, her birimizin hergün Kur’an’dan mutlaka bir miktar okumamızın lüzumunu bir kere daha teyid etmiş olmaktadır.

Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Kur’an okumak en faziletli amellerden biridir.

2. Kur’an okuyan bir mü’mine her bir harf karşılığında bir hasene, her haseneye de en az on misli sevap vardır.

3. Mü’minler, Kur’an okumayı sistemli bir ibadet haline getirmeye özen göstermelidir.

“Kalbinde Kur’an’dan Bir Miktar Bulunmayan Kimse Harap Ev Gibidir” Hadisi
İbni Abbas radıyallahu anhüma’dan rivayet edildiğine göre, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Kalbinde Kur’an’dan bir miktar bulunmayan kimse harap ev gibidir.” (Tirmizı, Fazailü’l-Kur’an 18. Ayrıca bk. Darimı, Fezailü’l-Kur’an 1; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I, 223)
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,652
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Hadisi Nasıl Anlamalıyız?
Süsü, ziyneti, eşyası ve bakımı olmayan, imar edilmeyen ev harap bir evdir. Harap bir evin ise ona bakan insanlar için cazibesi, oturmak isteyen için de bir değeri yoktur. Kalbinde, yani ezberinde Kur’an-ı Kerım’in tamamı olmasa da, birkaç cüzü veya birkaç suresi, bu da mümkün değilse ibadet ve taatini yerine getirmeye yetecek kadar bir miktar bulunmayan kimse, o terkedilmiş, işe yaramayan ve değer verilmeyen harap eve benzer. Çünkü kalbin imarı imanla ve imanın temeli olan Kur’an’la mümkündür. Kalbin ve gönlün süsü, ziyneti doğru inançlar, güzel düşüncelerdir. Bunları sağlayan ise Kur’an’dır. Kur’an’dan az da olsa bir miktar ezberlenmesi, insanı bir harabeye dönmekten kurtarır. Kur’an’ın hıfzına, anlayışına, ilmine ve ahlakına sahip olan mü’min, fazılet ehlinden sayılır. Çünkü sahih itikad, kamil iman, doğru düşünce, üstün ahlak ve güzel edep sadece Kur’an’la elde edilir. Bunların her biri faziletin, iyi insan olmanın ve Allah katında makbul kul sayılmanın temelini teşkil eden hasletlerdir.

Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Her mü’minin Kur’an hafızı olması mümkün değilse de, ondan imkanı nisbetinde bir miktarı ezberlemesi gerekir.

2. Kur’an kalbin süsü, ziyneti, sahih itikadın ve doğru düşüncenin temelidir.

3. Kalbinde Kur’an’dan hiçbir şey bulunmayan kimse, süsten, ziynetten, bakım ve onarımdan mahrum harap bir eve benzer ki, değeri ve kıymeti yoktur.

“Oku ve Yüksel” Hadisi
Abdullah İbni Amr İbni as radıyallahu anhüma’dan rivayet edildiğine göre, Nebısallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Her zaman Kur’an okuyan kimseye şöyle denecektir: Oku ve yüksel, dünyada tertıl ile okuduğun gibi burada da tertıl ile oku. Şüphesiz senin merteben, okuduğun ayetin son noktasındadır.” (Ebu Davud, Vitr 20; Tirmizı, Fezailü’l-Kur’an 18
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,652
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Hadisi Nasıl Anlamalıyız?
Resul-i Ekrem Efendimiz’in Kur’an dostlarını müjdelediği bu sahnenin cennet hayatıyla ilgili olduğu açıktır. İnsanın dünyada işlediği hayırlı işler ve güzel davranışlar onun hem cennete girmesine, hem cennette elde edeceği mevki ve makamına vesile teşkil eder. Bilindiği gibi, cennet ve cehennem bu geçici dünyadaki hayatımızın ebedı alemdeki karşılığıdır. Herkes cenneti ya da cehennemi kendisi bu dünyada iken kazanır veya kaybeder.

Kur’an dostları, Kur’an’ı hafız olarak veya olmayarak okumaya devam eden, işlerini onunla düzene koyan, davranışlarını ona uygun yapan, onun ahlakıyla ahlaklanıp, edebiyle edeplenen kimselerdir. Onlar okudukları ve hayat kitabı haline getirdikleri bu Kur’an sayesinde cennette üstün derecelere ulaşacaklar ve Allah’a yakın kullar arasına gireceklerdir. Sadece üstün manevı hazların ve zevklerin mekanı olan cennette herhangi bir iş söz konusu değildir. Fakat Kur’an cennetin nimetlerinden biri olup, dünyada bu yüce kitabı okuyanlara orada da arkadaş olacak, bu dünyada onu tertıl ile, yani kurallarına tam uyarak, diğer bir söyleyişle aynen Resul-i Ekrem’den nakledilen şekliyle okuyanlar, cennette de öylece okuyacak, cennet ehli de kendilerini dinleyecektir. Tabiı ki bu, bir insan için ulaşılabilecek en büyük saadettir. Bir hadiste, cennetteki derecelerin adedinin Kur’an’ın ayetleri sayısınca olduğu ve Kur’an ehli olup da cennete girenlerin derecesinin, bütün cennetliklerin derecelerinin üstünde olacağı haber verilmiştir. (Müttekı el-Hindı, Kenzü’l-ummal, 2273)

İbni Hacer el-Askalanı’ye göre bu büyük sevaba nail olacak kimseler, Kur’an hafızı olup, onun edasını ve kıraatini gerektiği şekilde yapanlardır. Çünkü mutlak anlamıyla sahibu’l-Kur’an tabiri hafız olanlar için kullanılır. Alı el-Karı bu tevcihin doğru olmadığını ve hadislerin zahir anlamlarına da uygun düşmediğini söyler. Ona göre bu olay cennette cereyan etmekte olup, dünyadaki durumla doğrudan bağlantılıdır. Dolayısıyla bunu Kur’an’ın ahkamıyla bağlantılı kılan hadisler dikkatten uzak tutulamaz. Resul-i Ekrem’in bu konuda pek çok hadisi olup bunlardan birinin anlamı şöyledir:

“Kim Kur’an’ı okur ve onu güzelce ezberler, helalini helal, haramını haram kabul ederse, Allah bu sayede o kimseyi cennetine sokar. O kişi de kendi ailesinden hepsi cehennemi hak etmiş on kişiye şefaat eder” (Tirmizı, Fezailü’l-Kur’an 13; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I, 148).

Kur’an’ın ve Sünnet’in genel prensiplerinden hareket ederek konuya yaklaşmak gerekirse, hadiste anılan mertebe, bir kimsenin Kur’an’ı sadece hıfz ve tilavet etmesiyle değil, bilgisi ve ilmı mertebesi, emir ve yasaklarına uymasıyla orantılı olarak kavuşacağı en üstün makamdır. Sahabe arasında Hz. Ebubekir’den daha hafız olan, Kur’an’ı ondan daha çok okuyan kimseler vardı. Fakat Ebubekir, Allah’ı ve O’nun kitabını bilmede, onu düşünüp tefekkür etmede ve Kur’an’a göre hareket etmede onların hepsinden önde olduğu için, kesinlikle sahabenin en faziletlisi idi. Bu sebeple, bir insanın okuduğu Kur’an’ın kalbine ve gönlüne hiçbir tesiri olmaz, onun davranışlarına Allah’ın kitabının hükümlerinden bir şey yansımaz, ahlak ve edebini etkilemezse, böyle bir kimsenin ahirette kazanacağı üstün bir mertebe yoktur. Cennette herkesin ameli miktarınca Kur’an okuma imkanı olacağına göre, böyle bir kimseye orada da bir imkan tanınmayacağı açıktır. İşte kişinin mertebesinin okuduğu ayetin son noktasında olmasının anlamı, dünyada Kur’an’la alakası ne kadarsa, ahirette o kadar ayet okuyacağının ve ona göre bir mertebe kazanacağının bildirilmesinden ibarettir. Davranışlarını Kur’an’a uygun işleyen kimse, okumasa bile, sürekli Kur’an okuyor gibi bir muameleye tabi tutulur. Hareket ve davranışları Kur’an’a uymayanlar ise, sürekli Kur’an okusalar bile, sanki hiç okumuyormuş gibi muamele görürler. Nitekim Cenab-ı Hak: “Bu Kur’an çok mübarek bir kitapdır. Onu sana indirdik ki ayetlerini düşünsünler ve aklı selim sahipleri öğüt alsınlar” buyurmuştur. (Sad suresi, 29) Kur’an’ı düşünmeden onunla hiçbir şekilde amel etmeden ve hayatını ona uydurmadan, sadece tilavetin ve hafızlığın fazla bir değeri olmadığı gibi, Kur’an’ı baş tacı edinmeyen böyle bir kimse cennette üstün mertebelere de kavuşamaz.

Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Kur’an hafızı olmak ve onu güzel tilavet etmek bir fazilettir. Ancak bunun Kur’an’ın ahkamını uygulamakla teyit edilmesi gerekir.

2. Kur’an hafızı olan, onu güzel tilavet eden, ahkamıyla amel eden, ahlakıyla ahlaklanıp edebiyle edeplenenlere sahibü’l-Kur’an denilir.

3. Dünyada Kur’an okuyanlar, cennete girince orada da Kur’an okuyacaklardır.

4. Kur’an dostlarının cennetteki mertebesi okudukları Kur’an miktarınca olacaktır. Herkes ameli miktarınca Kur’an okuma imkanına sahip kılınacaktır.

Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları