Nitekim şu rivayet 3. ayetin kapsamı hakkında açık bir izahta bulunmaktadır:
Ebu Hureyre (r.a.) şöyle demiştir: Bir defasında biz Resulullah (s.a.s.)’in yanında otururken ona Cum‘a suresi nazil oldu. Allah Resulü (s.a.s.), “Allah o Peygamberi, henüz kendilerine katılmamış, ama daha sonra katılacak olan başkalarına da göndermiştir” (Cum‘a 62/3) ayetini okuyunca, sahabıler, kendilerinden söz edilen bu kimselerin kimler olduğunu sordular. Efendimiz (s.a.s.) cevap vermeyince, soruyu soran kişi sorusunu üç kere tekrarladı. O sırada aramızda Selman-i Farisı de bulunuyordu. Allah Resulü (s.a.s.) elini onun omzuna koydu ve şöyle buyurdu: “Şunlardan öyle yiğitler vardır ki, iman Süreyya yıldızının yanında olsa bile, muhakkak ona ulaşır.” (Buharı, Tefsir 62/1; Müslim, Fezailü’s-sahabe 230, 231)
Burada Peygamberimiz (s.a.s.)’in üç mühim vazifesine dikkat çekilir:
Birincisi; Allah’ın ayetlerini insanlara okumak: Peygamberlerin ümmetlerini hak yoluna daveti, gelen vahyin okunmasıyla başlar. Ancak bu vazıfe, insanları umulan hedefe ulaştırmada ilk merhaledir ve bir zemın teşkıl eder.
İkincisi; tezkiye etmek: Tevhıd davetinin maksadına ulaşması, ancak nefisleri küfür, şirk ve günah gibi manevı kirlerden temizleyip huşu ve huzura erdirmekle mümkündür. Nitekim mazısi cahiliyye insanı olan ashab-ı kiram, hidayet bulup Allah Resulü (s.a.s.)’in feyizli sohbeti ve manevı terbiyesiyle gönüllerini arındırdıkları anda dünyanın en mümtaz insanları haline geldiler. Onların, dillerde ve gönüllerde dolaşan fazilet menkıbeleri çağları ve iklimleri aştı.
Fakat şunu belirtmek gerekir ki, Allah ile kul arasında en büyük engel olan nefsi arındırmak, onun zararlı vasıflarını kazıyıp temizlemek dil ile söylemek kadar kolay bir hadise değildir. İşin hem tezkiye edeni hem de tezkiye edileni ilgilendiren yönü bulunup, her iki yöndende büyük zorluklar, çileli ve meşakkatli uğraşılar gerektirmektedir. Kulun kurtuluşu da, bu alanda gerçekleştirilecek başarıyla doğru orantılıdır. Nitekim Hz. Mevlana, Kazvinli’nin vücuduna arslan resmi döğdürmesi yaptırması hikayesiyle bakınız bu gerçeği nasıl anlaşılır hale getirmektedir:
Kazvinlilerin adetine göre; bedenlerine, ellerine, omuzlarına, kendilerine zarar vermeyecek bir tarzda, iğne ucu ile mavi dövmeler döğdürürlerdi. Kazvinlinin biri, hamamda tellağın yanına gitti:
“- Lütfen bana bir dövme yap, ama tatlılıkla yap, canımı acıtma” dedi. Tellak:
“- Söyle yiğidim, ne resmi yapayım?” diye sorunca, Kazvinli:
“- Kükremiş bir arslan resmi yap” dedi, “Tali’im arslan burcudur. Arslan resmi döv. Gayret et ki tam arslana benzesin. Rengi solgun olmasın.” Tellak:
“- Vücudunun neresine döveyim?” deyince, Kazvinli, “Omuzuma döv” dedi. Tellak, iğneyi batırınca, acısı adamın kürek kemiğine işledi. Kazvinli yiğit inleyerek:
“- Ey değerli usta, beni öldürdün; ne resmi yapıyorsun?” diye sordu. Tellak:
“- Arslan resmi yap demedin mi?” deyince, Kazvinli:
“- Neresinden başladın?” dedi. Tellak:
“- Kuyruğundan başladım” dedi. Kazvinli:
“- Ey iki gözüm kuyruğu bırak” dedi, “Arslan kuyruğunun sızısı kuyruk sokumumu sızlattı; kuyruğu, boğazımı sıktı, nefesimi kesti. Ey arslan yapan, sen kuyruksuz bir arslan yap, çünkü iğne acısından yüreğime fenalık geldi, bayılacağım.”
Usta, Kazvinli’ye acımadan, duyduğu acıları düşünmeden, arslanın bir başka tarafını yapmak için iğneyi tekrar batırdı. Kazvinli:
“- Aman, bu arslanın neresi?” diye bağırdı. Tellak da; “Kulağı” dedi. Adam:
“- Bırak kulağı da olmasın ey usta, elini çabuk tut!” Tellak, bu defa iğneyi başka bir tarafa batırınca, Kazvinli, yine feryada başladı: “Bu üçüncü de arslanın neresi?” diye sordu. Tellak da, “Karnıdır, azizim” diye cevap verdi. Kazvinli:
“- Varsın arslan karınsız olsun, duyduğum acı arttıkça arttı, iğneyi çok batırma” dedi. Tellak, şaşırdı, hayli zaman parmağı ağzında kaldı. Sonra öfke ile iğneyi yere attı da:
“- Dünyada bu iş kimin başına gelmiştir?” dedi, “Kuyruksuz, başsız, gövdesiz arslanı kim görmüştür? Allah bile böyle bir arslan yaratmamıştır.” (Mesnevı, 2982-3001. beyitler)