Peygamberimizin Cuma Namazlarında Okuduğu Sure | İslami Forum, Dini Forum, İslami Forum Sitesi

Peygamberimizin Cuma Namazlarında Okuduğu Sure

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,643
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Peygamberimizin Cuma Namazlarında Okuduğu Sure

Cuma Suresi Okunuşu

522

Cuma suresinin fazileti ve anlamı nedir? Cuma suresi nerede ve ne zaman indi? Cuma suresinin Arapça, Türkçe okunuşu, Cuma suresinin anlamı, tefsiri ve Cuma suresi hakkında kısaca bilgiler...
Yazımızda sizler için Cuma suresinin Arapça, Türkçe okunuşunu, anlamını, okumanın faziletini ve tefsirini hazırladık. Yazının devamında Cuma suresi hakkında nerede inmiştir, konusu nedir, ne anlatıyor, nuzül sebebi nedir gibi soruların cevabı mevcuttur.

Cuma suresi Medine’de inmiştir. 11 ayettir. İsmini, 9. ayette geçen اَلْجُمْعَةُ (cum‘a) kelimesinden almıştır. اَلْمُسَبِّحَاتُ (Müsebbihat) surelerinin dördüncüsüdür. Resmı tertıbe göre 62, iniş sırasına göre ise 96. suredir.

Cuma suresini okumanın fazileti, Ebu Hureyre (r.a.)’ın haber verdiğine göre "Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Cuma namazında Cuma ve Munafikun surelerini okurdu." (Müslim, Cum‘a 61, 64)
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,643
Tepkime puanı
76
Puanları
0
CUMA SURESİ OKUNUŞU

1. Yusebbihu lillahi ma fı-ssemavati vema fı-l-ardi-lmeliki-lkuddusi-l’azızi-lhakım.

2. Huve-lleżı be’aśe fı-l-ummiyyıne rasulen minhum yetlu ‘aleyhim ayatihi ve yuzekkıhim ve yu’allimuhumu-lkitabe velhikmete ve-in kanu min kablu lefı dalalin mubın.

3. Ve aḣarıne minhum lemma yelhaku bihim(t) ve huve-l’azızu-lhakım.

4. Żalike fadlu(A)llahi yu/tıhi men yeşa(u)(t) va(A)llahu żu-lfadli-l’azım

5. Meśelu-lleżıne hummilu-ttevrate śümme lem yahmiluha kemeśeli-lhimari yahmilu esfara(an)(c) bi/se meśelu-lkavmi-lleżıne keżżebu bi-ayati(A)llah(i)(t) va(A)llahu la yehdı-lkavme-zzalimın

6. Kul ya eyyuha-lleżıne hadu in ze’amtum ennekum evliyau li(A)llahi min duni-nnasi fetemennevu-lmevte in kuntum sadikın

7. Vela yetemennevnehu ebeden bima kaddemet eydıhim(t) va(A)llahu ‘alımun bi-zzalimın

8. Kul inne-lmevte-lleżı tefirrune minhu fe-innehu mulakıkum śümme turaddune ila ‘alimi-lġaybi ve-şşehadeti feyunebbi-ukum bima kuntum ta’melun

9. Ya eyyuha-lleżıne amenu iża nudiye lissalati min yevmi-lcumu’ati fes’ev ila żikri(A)llahi ve żeru-lbey’(a)(t) żalikum ḣayrun lekum in kuntum ta’lemun

10. Fe-iża kudiyeti-ssalatu fenteşiru fı-l-ardi vebteġu min fadli(A)llahi veżkuru(A)llahe keśıran le’allekum tuflihun

11. Ve-iża raev ticaraten ev lehven(i)nfaddu ileyha ve terakuke ka-ima(en)(t) kul ma ‘inda(A)llahi ḣayrun mine-llehvi ve mine-tticara(ti)(t) va(A)llahu ḣayru-rrazikın
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,643
Tepkime puanı
76
Puanları
0
CUMA SURESİ ANLAMI

Rahman ve Rahım Allah’ın adıyla

1. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi, gerçek hükümdar, her noksandan temiz ve uzak, kudreti daima üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olan Allah’ı tesbih etmektedir.

2. O Allah ki, ümmılere kendi içlerinden, onlara ayetlerini okuyacak, onları her türlü günah kirlerinden temizleyip arındıracak, onlara kitabı ve hikmeti öğretecek bir peygamber göndermiştir. Oysa onlar, daha önce apaçık bir şaşkınlık ve sapıklık içindeydiler.

3. Allah o Peygamber’i, henüz kendilerine katılmamış, ama daha sonra katılacak olan başkalarına da göndermiştir. O, kudreti daima üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.

4. Peygamberlik, Allah’ın lutfudur; onu dilediğine verir. Gerçekten de Allah, pek büyük lutuf ve ihsan sahibidir.

5. Tevrat’ın hükümlerini uygulamakla yükümlü tutulan, fakat bu yükümlülüğü yerine getirmeyenlerin hali, ciltlerle kitap taşıyan eşeğe benzer. Allah’ın ayetlerini yalanlayan topluluğun hali ne kötüdür! Allah zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez.

6. De ki: “Ey yahudiler! İnsanlar içinde yalnızca kendinizin Allah’ın dostları olduğunu sanıyorsanız ve bu iddianızda samimi iseniz, haydi ölümü arzu edin de görelim!”

7. Oysa onlar işledikleri günahlar yüzünden ölümü asla istemezler. Allah ise, o zalimleri çok iyi bilmektedir.

8. De ki: “Kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm var ya, sonunda o, mutlaka gelip sizi bulacaktır. Sonra duyuların ötesinde olan şeyleri de, duyular sahasına giren her şeyi de çok iyi bilen Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız; O da size yaptıklarınızı tek tek haber verecektir.”

9. Ey iman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğunda hemen Allah’ı anmaya koşun; işi, alış verişi bırakın! Eğer bilirseniz sizin için hayırlı olan budur.

10. Namaz tamamlanınca artık yeryüzüne yayılabilir ve Allah’ın lutf u kereminden rızkınızı temine çalışabilirsiniz. Bununla birlikte Allah’ı çok çok zikredin ki iki cihanda da kurtuluşa eresiniz.

11. Onlar bir ticaret veya bir eğlence görünce hemen oraya akın edip, seni hutbede ayakta bırakıverdiler. De ki: “Allah’ın katındaki mükafat, ticaretten de, eğlenceden de daha hayırlıdır!” Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,643
Tepkime puanı
76
Puanları
0
CUMA SURESİ HAKKINDA KISACA BİLGİLER

Cuma suresi konusu nedir? Cuma suresi nuzül sebebi nedir? Cuma suresini okumanın fazileti nedir? Sizler için derledik.

Cuma suresi konusu nedir?
Ümmıler arasından Resulullah (s.a.s.)’i peygamber olarak göndermesi, Allah Teala’nın hem ona hem de ümmete en büyük lütfudur. O, insanlığa kitabı ve hikmeti öğretmek, onların nefislerini tezkiye edip cennete hazırlamak için gelmiştir. Bu sebeple yahudiler, sahip oldukları bilgiye aldanmayıp bu Peygamber’e imana davet edilir. İnsanlık ölüm gelmeden intibaha çağrılır. Gerek cemaat ve ümmet olma şuurunun gelişmesi, gerek dini anlama ve yaşama açısından büyük ehemmiyeti olan Cuma namazının farziyeti bildirilir. Dini dünyaya tercihin, netice itibariyle daha faydalı olacağı öğütlenir.

Cuma Suresi Nuzülü
Mushaftaki sıralamada altmış ikinci, iniş sırasına göre yüz onuncu suredir. Saf suresinden sonra, Fetih suresinden önce Medine’de nazil olmuştur. Bazı araştırmacılar, 11. ayette değinilen ve surenin nüzul sebebi olarak gösterilen olayın meydana gelişiyle ilgili bir kısım karınelerden hareketle hicretin 1. yılında indiğini belirtirler (bk. Emin Işık, “Cum‘a Suresi”, DİA, VIII, 92). Derveze, surede yahudilerden bahsedildiği, Hendek Savaşı’ndan sonra ise Medine’de yahudi kalmadığı noktasından hareketle en azından bu savaştan söz eden Ahzab suresinden önce inmiş olması gerektiğini ifade eder (VIII, 227). Aynı kanaati paylaşan Süleyman Ateş, Ebu Hüreyre’den yapılan –surenin kendisinin müslüman olmasından sonraki bir tarihte indiği bilgisini içeren– rivayetin sahih olamayacağını, çünkü onun Hayber’in fethi sırasında Hz. Peygamber’e gelip müslüman olduğunu ifade eder ve bu rivayeti ona yapılmış bir iftira olarak niteler (IX, 429, 431). Fakat İbn aşur’un belirttiği gibi Hendek Savaşı’ndan sonra da bazı müslümanların Hayber yahudileriyle ortak ziraı faaliyetleri devam ediyordu ve aralarında sıkı bir iletişim bulunuyordu (XXVIII, 169); dolayısıyla surede onlardan söz edilmesini yadırgamamak gerekir ve Ebu Hüreyre’nin rivayeti esas alınarak bu surenin Hayber’in fethedildiği yıl nazil olduğu düşünülebilir (XXVIII, 204, 205).

Cuma Suresi Fazileti
Ebu Hureyre (r.a.)’ın haber verdiğine göre Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Cuma namazında Cum‘a ve Munafikun surelerini okurdu. (Müslim, Cum‘a 61, 64)
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,643
Tepkime puanı
76
Puanları
0
CUMA SURESİ TEFSİRİ

1. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi, gerçek hükümdar, her noksandan temiz ve uzak, kudreti daima üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olan Allah’ı tesbih etmektedir.
“Tesbih ediyor” ifadesi, gökte ve yerde olan her şeyin, Allah’ı şu an tesbih etmekte olduğunu ve gelecekte de tesbihe devam edeceğini bildirir. Ayrıca mü’minlerin bundan böyle zafer ve fetihlere erişeceğine, o zamanlarda da Allah’tan gafil kalmayıp tesbihe devam etmelerinin gereğine işaret eder.

Cenab-ı Hakk’ın burada zikredilen isimleri şu manalara gelir:

› اَلْمَلِكُ (Melik): Hükümdar, sultan, padişah; hakimiyetin mutlak sahibi; görünen ve görünmeyen taraflarıyla tüm kainatın hakiki ve yegane maliki.

› اَلْقُدُّوسُ (Kuddus): Her türlü eksiklikten uzak, mutlak kemal sahibi, yaratılmışların tasavvur ve tasvirine sığmaz; tertemiz olan ve tertemiz kılan.

› اَلْعَز۪يزُ (Azız): Daima üstün, galip, kuvvetine erişilmez, kudretine karşı gelinmez.

› اَلْحَك۪يمُ (Hakım): Hüküm ve hikmet sahibi, verdiği her hükmü hikmetle veren, yaptığı her işi sağlam ve hikmetle yapan.

Bir kısım isim ve sıfatları böyle olan:
2. O Allah ki, ümmılere kendi içlerinden, onlara ayetlerini okuyacak, onları her türlü günah kirlerinden temizleyip arındıracak, onlara kitabı ve hikmeti öğretecek bir peygamber göndermiştir. Oysa onlar, daha önce apaçık bir şaşkınlık ve sapıklık içindeydiler.
3. Allah o Peygamber’i, henüz kendilerine katılmamış, ama daha sonra katılacak olan başkalarına da göndermiştir. O, kudreti daima üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır.
4. Peygamberlik, Allah’ın lutfudur; onu dilediğine verir. Gerçekten de Allah, pek büyük lutuf ve ihsan sahibidir.
“Ümmıler”den maksat, büyük çoğunluğu okuma yazma bilmeyen, kendilerine ait bir kitapları olmayan Araplardır. Allah Teala bunlar arasından Hz. Muhammed (s.a.s.)’i seçip ahir zaman Peygamberi olarak gönderdi. Fakat o, yalnız Araplara gönderilmiş bir peygamber değil, onlarla beraber tüm insanlığa gönderilmiştir. Onun tebliği, belirli bir dönem ve belirli bir toplumla sınırlı değil, kıyamete kadar bütün dönemler ve toplumlar için geçerlidir.
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,643
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Nitekim şu rivayet 3. ayetin kapsamı hakkında açık bir izahta bulunmaktadır:

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle demiştir: Bir defasında biz Resulullah (s.a.s.)’in yanında otururken ona Cum‘a suresi nazil oldu. Allah Resulü (s.a.s.), “Allah o Peygamberi, henüz kendilerine katılmamış, ama daha sonra katılacak olan başkalarına da göndermiştir” (Cum‘a 62/3) ayetini okuyunca, sahabıler, kendilerinden söz edilen bu kimselerin kimler olduğunu sordular. Efendimiz (s.a.s.) cevap vermeyince, soruyu soran kişi sorusunu üç kere tekrarladı. O sırada aramızda Selman-i Farisı de bulunuyordu. Allah Resulü (s.a.s.) elini onun omzuna koydu ve şöyle buyurdu: “Şunlardan öyle yiğitler vardır ki, iman Süreyya yıldızının yanında olsa bile, muhakkak ona ulaşır.” (Buharı, Tefsir 62/1; Müslim, Fezailü’s-sahabe 230, 231)

Burada Peygamberimiz (s.a.s.)’in üç mühim vazifesine dikkat çekilir:

Birincisi; Allah’ın ayetlerini insanlara okumak: Peygamberlerin ümmetlerini hak yoluna daveti, gelen vahyin okunmasıyla başlar. Ancak bu vazıfe, insanları umulan hedefe ulaştırmada ilk merhaledir ve bir zemın teşkıl eder.

İkincisi; tezkiye etmek: Tevhıd davetinin maksadına ulaşması, ancak nefisleri küfür, şirk ve günah gibi manevı kirlerden temizleyip huşu ve huzura erdirmekle mümkündür. Nitekim mazısi cahiliyye insanı olan ashab-ı kiram, hidayet bulup Allah Resulü (s.a.s.)’in feyizli sohbeti ve manevı terbiyesiyle gönüllerini arındırdıkları anda dünyanın en mümtaz insanları haline geldiler. Onların, dillerde ve gönüllerde dolaşan fazilet menkıbeleri çağları ve iklimleri aştı.

Fakat şunu belirtmek gerekir ki, Allah ile kul arasında en büyük engel olan nefsi arındırmak, onun zararlı vasıflarını kazıyıp temizlemek dil ile söylemek kadar kolay bir hadise değildir. İşin hem tezkiye edeni hem de tezkiye edileni ilgilendiren yönü bulunup, her iki yöndende büyük zorluklar, çileli ve meşakkatli uğraşılar gerektirmektedir. Kulun kurtuluşu da, bu alanda gerçekleştirilecek başarıyla doğru orantılıdır. Nitekim Hz. Mevlana, Kazvinli’nin vücuduna arslan resmi döğdürmesi yaptırması hikayesiyle bakınız bu gerçeği nasıl anlaşılır hale getirmektedir:

Kazvinlilerin adetine göre; bedenlerine, ellerine, omuzlarına, kendilerine zarar vermeyecek bir tarzda, iğne ucu ile mavi dövmeler döğdürürlerdi. Kazvinlinin biri, hamamda tellağın yanına gitti:

“- Lütfen bana bir dövme yap, ama tatlılıkla yap, canımı acıtma” dedi. Tellak:

“- Söyle yiğidim, ne resmi yapayım?” diye sorunca, Kazvinli:

“- Kükremiş bir arslan resmi yap” dedi, “Tali’im arslan burcudur. Arslan resmi döv. Gayret et ki tam arslana benzesin. Rengi solgun olmasın.” Tellak:

“- Vücudunun neresine döveyim?” deyince, Kazvinli, “Omuzuma döv” dedi. Tellak, iğneyi batırınca, acısı adamın kürek kemiğine işledi. Kazvinli yiğit inleyerek:

“- Ey değerli usta, beni öldürdün; ne resmi yapıyorsun?” diye sordu. Tellak:

“- Arslan resmi yap demedin mi?” deyince, Kazvinli:

“- Neresinden başladın?” dedi. Tellak:

“- Kuyruğundan başladım” dedi. Kazvinli:

“- Ey iki gözüm kuyruğu bırak” dedi, “Arslan kuyruğunun sızısı kuyruk sokumumu sızlattı; kuyruğu, boğazımı sıktı, nefesimi kesti. Ey arslan yapan, sen kuyruksuz bir arslan yap, çünkü iğne acısından yüreğime fenalık geldi, bayılacağım.”

Usta, Kazvinli’ye acımadan, duyduğu acıları düşünmeden, arslanın bir başka tarafını yapmak için iğneyi tekrar batırdı. Kazvinli:

“- Aman, bu arslanın neresi?” diye bağırdı. Tellak da; “Kulağı” dedi. Adam:

“- Bırak kulağı da olmasın ey usta, elini çabuk tut!” Tellak, bu defa iğneyi başka bir tarafa batırınca, Kazvinli, yine feryada başladı: “Bu üçüncü de arslanın neresi?” diye sordu. Tellak da, “Karnıdır, azizim” diye cevap verdi. Kazvinli:

“- Varsın arslan karınsız olsun, duyduğum acı arttıkça arttı, iğneyi çok batırma” dedi. Tellak, şaşırdı, hayli zaman parmağı ağzında kaldı. Sonra öfke ile iğneyi yere attı da:

“- Dünyada bu iş kimin başına gelmiştir?” dedi, “Kuyruksuz, başsız, gövdesiz arslanı kim görmüştür? Allah bile böyle bir arslan yaratmamıştır.” (Mesnevı, 2982-3001. beyitler)
 

Admin

Administrator
Yönetici
Admin
Katılım
Nis 14, 2019
Mesajlar
1,643
Tepkime puanı
76
Puanları
0
Mevlana (k.s.) bu hikayeyi anlattıktan sonra şöyle nasihat eder:

“Ey kardeş, iğne acısına sabret ki, kendi kafir nefsinin iğnesi acısından kurtulasın. Varlıktan kurtulmuş olanlara, gökyüzü de secde eder, güneş de, ay da… Kimin bedenindeki kafir nefis öldü ise, güneş de onun buyruğuna girer, bulut da... Gönlünde ilahı aşk ateşini uyandıran ve çevresini aydınlatmayı öğrenen kişiyi artık güneş bile yakamaz. Cenab-ı Hakkı yüceltmek, tazim etmek nasıl olur? Kendini hor, hakir bilmek ki, kendini toprak gibi ayak altında çiğnetmeye layık görmekle olur. Tevhid, Allah’ı bilmek nedir? Kendini Vahid’in, Bir’in önünde yakıp yok etmektir. Eğer gündüz gibi aydınlanmak, parlamak istiyorsan, geceye benzeyen, gece gibi karanlık olan varlığını, benliğini yak. Bakırı kimyada eritir gibi, varlığını, sana o varlığı verenin varlığında erit, yok et. Sen sıkı sıkıya, «Ben»e ve «Biz»e yapışmışsın. Yokluğa ve birliğe ulaşamamışsın, karşılaştığın bütün bu bozuk düzen işler, bütün bu perişanlıklar, bu yıkıntılar hep bu ikilikten meydana gelmektedir.” (Mesnevı, 3002-3012. beyitler)

Peygamberin üçüncü vazifesi kitap ve hikmeti öğretmek: Bu merhalede ise uyulması gereken kanunları ve hükümleri beyan eden kitabın, yani Kur’an-ı Kerım’in talimi gelir. Kur’an-ı Kerım’in ruhunda derinleşebilmek, kalbı seviyeye bağlıdır. Kur’an-ı Kerım, asıl kalb ile okunup anlaşılır. Gözler ise kalbe ancak basit bir vasıta hükmündedir.

ayet-i kerımelerde tezkiye ile kitab ve hikmetin taliminin bir arada zikredilmesi, tezkiye olunmamış kimselerin ilim elde edemeyeceklerini, etseler de bu ilmin kendilerine bir fayda sağlamayacağını ifade etmektedir. Zira ilim ve hikmet öyle bir nur ve zınettir ki bunu elde etmek için, onun mekan tutacağı yerlerin, yani kalbin, evvela lüzumsuz ve zararlı şeylerden boşaltılması gerekmektedir. Bu bakımdan Peygamberler önce ayetleri okur, sonra bu ayetlere inanan ve gönül veren kimselerin, nefislerini aşırılıklardan, çirkinliklerden arındırırarak kalblerini manevı kirlerden tasfiye ederler. Daha sonra da tezkiye ve tasfiye olunmuş kimselere kitab ve hikmeti öğretirler. Kainattaki sır ve kudret akışlarına da ancak böyle bir kalbin sahipleri aşina olur ve bir hikmet menbaı haline gelebilir.

Bu lütfa nail olabilmek için Allah’ın kitabını manasını anlayarak okuma, hayatın her alanını onun rehberliğinde ve onun hükümlerine göre düzenleme zarureti vardır. Aksi takdirde, daha önce Allah’ın kitabına göre hareket etme imtihanını kaybeden yahudilerle aynı hazin akibeti paylaşmak kaçınılmaz olacaktır ( Tefsir: Prof. Dr. Ömer Çel